25 Kasım 2006 Cumartesi

Sevgili Sevgilinin Üzerine Kapanır

Sevgili, sevgilisinin cesedine bile kapanır da onun cesediyle dahi kapanmaz.

23 Kasım 2006 Perşembe

Leylayı Arayan Alemi Bulur

Dünya Padişahı yalnız bana, yalnız beni yazacaksın buyurdu.

Aşık Leyladan ibaret dünya dediğinde dünyada bulamadığı Leylaydı. Leylayı aramayan aşık, ya bulmuştur, ya da Leyladan geçmiştir.

Dünyanın bir önemi kalmadığında, Padişah da kalmaz. Gönülde kalan padişah hangi karıncanın darı yuvarladığını derisinde hisseder.

Cephede göğüs göğüse savaşan asker künye okumaz. Künye ya esarette, ya gölgede, ya da yoklamada okunur.

Mecnunun Leylasını yazan, kendi Leylasını susar. Kime ne?

İnsanlara konuşan kendini anlatmakla başlamaz. Onun kendini açışları da başkalarının dünyasını açıştır, dünyalara açılıştır.

Öyle yazma böyle yaz diyen, önce yazar. Olana, şöyle olma böyle ol diyen önce olma gayreti gösterir.

Her gösterdiği adres yanlış çıkan kılavuz, göstermediği adrese giden kervana küsmez. Bir kereliğine doğru çıkma şansı da olsa ne yazar, kervanda yolu develer bile bilir.

Aşık kendini ele vermez. İnsanlığını ele verir. Etrafını teşhir etmez. İnsaniyeti eder. Kimsenin bilmek istemediğini değil, kimseyi ilgilendirmeyeni anlatmaz.

Yazmak teşhirle iştigal değildir. Mahremiyeti, özeli, kendine ait olanı olmayan, her bildiğini, duyduğunu, gördüğünü, her sırrını, ve bildiği her söylentiyi anlatan kişinin söyleyebileceği bir şey, yani kendisi kalmamıştır.

Dünya padişahtan ibaret, dünyam padişahtan ibaret yazdığında, dünya da biter, dünya padişahı da.

Yol Kesen'in de Hakkı Haktır

Başkaları için verebileceği olanı yolundan alıkoymak yol kesmektir.

İstemek, başkaları için istemekle taçlanır.

Değer verdiği üzerine titrediği hayatını, aç aslanlara atan adam, ne aslan doyurmayı bilmiyordur, ne de hayattan bıkmıştır. Esareti red ediyordur.

Af dileyen padişah, "Ama bir şartım var!" derse, derviş boynunu kılıca uzatır.

Padişah başkaları için bir şey dilediğinde, gönlün de padişahıdır. Derviş onu tac eder de gezer.

Dünyanın bütün hazinelerini dağıtmak için istemek başka, kilit vurup üstüne oturmak başka.

Terkedilmiş hazineleri yılanlar bekler. Sahibi geldiğinde, kapılar açılır, yılanlar rakseder. Gelen bir hayatla gelir. Sönük kalır hazineler de. O'nun pırıltısıyla ışıldar.

Her ışıltı bir kaynaktan gelir. Karanlıkta ışıldayan mücevher m'olur?

Senin cevherin ne? Işığının kaynağı ne?

Misafire yalvarma. Yolcuyu kulene hapsetme.

Onların geldikleri ve döndükleri bahçelerin kokularını içine çek ve seslen:

Şükürler olsun ki, sizi sohbetiniz için dahi alıkoymadım. Önününüzü kesmedim. Yolunuzdan etmedim. Hayredin. Hakikata açık olun! İhtiyaç sahiplerinden başkasına uğramayın.

Onlar da sana şunu diyeceklerdir:

Şükürler olsun ki, en çok ihtiyacı olan sen olduğun halde kervanın yolunu kesmedin. Başkaları için istedin. Sofradaki yerimiz senin yanında olsun, ey farklı insan!

22 Kasım 2006 Çarşamba

İstilâ-yı Âşk

Âşk istilâ etmez. Talan etmez. Ordularla cânevine dalmaz.

Âşk tehdit etmez. Cân almaz. Cân vermez. Kan dökmez.

Âşk kapmaktan çok vazgeçiştedir. Uzak duruştadır. İyiliğini isteyiştedir. Fedakârlıktadır.

Âşk rehin almaz. Üfler, uçurur. Kanatlandırır.

Âşık sadece aşkına sahiptir. Mâşuk'a saman doldurup vitrine koymaz.

Âşk sadakattir. Karşılıksızdır. İhtimamdır.

Mâşuk da âşıksa âşk da ne âşktır:


"Âşıkların arasına, Aşk Kubbesine şeytan girse başı döner. Kendini kaybeder."

Ve âşk fetihde değildir. Yollardadır. Arayanı bulur. Yakar ama yıkmaz.

Varlıkla yok eder.

İhanete Dair

Hainler ihanet etmez. İhanet güvenilenlere mahsustur. Güvenilmeze ne emanet edilir ki? İçeriyi bilen dışarıyı da bulur.

İçerisi? İçbahçe. Kafesin içi. Camın içi.

Önüne gelene "Hain!" diyene ihanet edilmemiştir hiç. Ya yanlış bir pusuladır, ya da evi yoktur. Aşk evinden vurulmamıştır. Bilmez, anlamaz, görmez. Zaten hep öyledir. Bilmeyen, anlamayan, görmeyen konuşur. Hakikatin kırıntısına vakıf kişi yedi dağdan kovulur.

Seni susturan, önünü kapatan, sözü balçıkla sıvayan hep dosttandır. İhanet, eleverilme, önüne gerilme dost'a mahsustur. Yolunu bilmeyen yol kesmez.

De ki hançerle oynayana: Hayatıma alacaklı Sevgilidir. Ben geldiğim yere giderim.

Sezarı düşüren bıçak, kendi mutfağından çıkar.

21 Kasım 2006 Salı

Günaydın

Çektiğin çileye gülümse. İstilalara karşı koyarken can veren, kendi halinde insan, büyük asker dedelerine. Doğururken ölen bir büyükannene.

Sokakta annesini arayan bir kedi yavrusuna. Çöp kutusuna ulaşmaya çalışan iki haftalık köpeğe.

Çölde son mermisini de atmış, azığı suyu bitmiş ve akbabalara gülümseyen o askere. Dev gibi bir orduyu yenmiştir. Ve ülkesinin kaderi onu yalnız bırakmıştır. Bir ingiliz cerrah yaralarını dikecek, söktüğü bir avuç kurşunu kirli bir parça çadır bezine sarıp eline tutuşturacaktır. Mektuplarında ondan, esir kamplarından, futbol maçlarından, esirlerin tavuklarından, kedilerinden, ekip diktikleri bahçelerden, esir subayların yazdıkları oyunlardan, Kalkütadan karısına çocuklarına bahsedecektir.

O sabrı öğreten adamdı.

Akbabama gülümseyemediğimde, hayatıma gülümseyemiyorum. Beni bekleyen ölüme. Beni bekleyen çileye. Çöp tenekesini devirmemi bekleyen görbese.

Tenekeyi devirmiyorum. Kaynanalar kızmıyor. Sokak temiz. Mikropsuz. Simidimi boynuna geçiriyorum. Kendisiyle boğuşuyor. Yeleli, aslan gibi bir kangal olacak, velet. Simidi hep kendinden büyük bilecek.

Kediye selam veriyorum, kedi beni azarlıyor, "neredeydin her yerde aradık!". Cep telefonunda benimle konuşan kız kediye fıkırdıyor. "Ay ne tatlı şey!". Kedi ciddi. Sinirli. Kafasını çeviriyor. Uzaklaşınca biraz, yumuşak bir "güle güle insan! ihmalkar dost!". Dönüyorum, mahcupça çiçekleri kokluyor. Arıya kıç atıyor. Bir iki, üç, beş. Tehlikeli oyunlar. Arı ihtiyar. Kendi halinde. Çiçeğe ulaşmaya çalışıyor. Manevralar. Manevralar.

Dev dalgadan artakalanlarda iki serçe çimiyor. Bornoz tutmaya gidiyorum. Kafalarına minnacık havlular sarmaya.

Günaydın Türkiye.

Biz Sustuk Dünya Sustu

Kainat konuştu biz sustuk.

Kainatı dinledik. Kainatla dillendik. Söylenmeyeni işitmek, işitilmeyeni dinlemek, sessizlere kulak olmak. Hayatı bulmak. Hayatını bulmak.

Biz susarız alemler dinler. Biz dinleriz alemler dile gelir.

Susanla susan, konuşanla konuşan olduk. Yoklara saydılar bizi.

Yayınlanmadık. Konuşturulmadık. Hakarete uğradık. Ruhumuzu aç köpeklerin önüne attık. Tennurelerimizle yolda kalanların üstünü örttük.

Elimizde kalan ne var ki dedikçe, aşk bizi buldu. Varlık kapımızı çaldı.

Neyimiz var neyimiz yoksa yolda kalanların. Yola çıkanların.

Söylenecek neyimiz varsa, dünyayla bitmeyecek köprüyü kuranların.

Ne düşmanımız kaldı. Ne de anlı şanlı dostumuz.

Hakikat bizim. Açıldığı kadarıyla: Hakikat sonsuz. Sonsa bizim.

Hakikatin dostları bizim de dostlarımız. En yalnız da biziz. Sofrası en kalabalık da.

Sofranın en yoksulu başköşededir meclisimizde. Köle devededir. Halife yalnayak. Saltanat değil boyuneğdiğimiz. Ayağa giden ayak.

Boynum sizin, kalbim sizin, bildiğim sizin ey dağ, taş, insan ve hayvan. Ve ey boyun eğene boyun eğen herşey.

Göründüğümüz gibiyiz. Olduğumuz gibi görünmekteyiz.

Dinle neyden. Neyi dinle.