14 Şubat 2009 Cumartesi

Aşk'ı Toprağa Verdiğimiz Gün


Bahçesinde gül yetiştirenlerin işidir gül alıp vermek. Bir dalını, "kaned"ini, alınterini, bahçe içindeki ve dışındaki hayatı, hayat akışını, hayat parçasını kendi elleriyle kundaklayıp uzatmak. Ürkerek. Ürpererek. Gururla. Meraklısına, selamlıyanına, komşusu olacağa. Yeni doğmuş evladını, henüz çilesiz süt kokusunu. Emaneti bilene. Emaneti bileceğe.

Ne gül kokusu bizim. Ne de gül. Itır, yaprak, dal? Bize. Bizde. Bizden önce. Bizden sonra.

Ne bahçe'nin sahibiyiz, ne de o bahçe bizsiz bahçe. Kim kime emanet, kimbilir?

Aşkı gömdük. Aşıklar yetiştiren kültüre kıç döndük. Esnaf sevindiriyoruz. Seviyeli birliktelikleri, sıradanlıkları, "kaynanam olur musun"larımızı gül ve çukulata kokusuna sarıyoruz.

Esnaf da bizim. Esnaflık da. Gül bahçelerine dikilen apartımanlar da.

Çölünü elinden aldık Aşık'ın, ama, aşık, her yer çöl, her yer çöldü der durur: Siz nerdesiniz? Siz neredensiniz?

O gezineceği çileyi, kaybolacağı yolu bulur, biz keseceğimiz yolu dahi bulamayız artık.

Aşık aşkta kayıp, dünya ufuksuzluğumuzda. Döneceği, kendi halinde bırakacağı huzurlu ya da huzursuz çorba yok artık. Dünya çalıdan da olsa ev değil.

Dünyaya dönüş, eve ya da evsizliğe dönüş değil, hakikate dönüş idi. Yol var, ama dönüşü yok, çıkışı yok. Gittiğinde de döndüğünde de kayıp olanın gidişi de dönüşü de kayıp. Hep yol, hep yol. Hakikatiyle çarpışamayan aşık, dünya hakikatini dünyaya yansıtamayan aşık.

Dönen bir eleştiri, bir hatırlatma, soru olarak dönmüyor. İçimizdeki ve dışımızdaki hayalet, kayıp, görünmez O artık, baştan sona.

Hakikat Sahibi olmak, Hakikatin Sahibi olmak değil, geçiciliğine, şahadetine, didinmene çırpınmana, kendi halinde oluşuna, göz ucuyla da olsa sahip çıkmalarına dön ey Göremeyen, Şahit Olamayan İnsan dese bir ses, hiç bir zaman için sıradan olmamış sıradanlıklarımıza döner miyiz?

İşimizde gücümüzde, ama tutkun aşıklar yanı başımızda. Bizim yerimize de, bizim için de.