1 Aralık 2023 Cuma

22 Temmuz 2021 Perşembe

Aşk Var mı Hakikaten?

Aşkı yazmak, ilerde zaman bulursam aşkın fenomenolojisini inşa etmek için kurdum bu siteyi kurmasına ama aşk var mı yok mu, varlığı yokluğu fark eder mi noktasına geldim. 

Birileri aşk üzerine konuşsa kızıyorum, 'ne bu ya?' dediğim oluyor ara sıra.

Aşk yok belki ama, aşıklar var.

Aşk saplantılı hal de değildi benim gözümde. Aşka saplanılır, evet, ama, saplantılı olunduğundan değil, bir söz verildiğinden. Explicit, dışa vurulmuş, ifade edilmiş anlamıyla değil bu; implicit olandan da öte. İfade edilmiş halinden derin, etle kemikle, sinirle, kalple, aka kanla, uykuyla, rüyayla, hayalle, düşle sarmalanmış, kaynaşmış bir söz. 

Aşk karakter sahibi insan ister, evet. Sağlam bir kişiliği bile çözebilir, yerle yeksan edebilir o ayrı mesele. ancak bu aşk bizim var olduğunu sandığımız, incelttiğimiz, tasvir ettiğimiz, olması gerektiği gibi değil olduğu gibi yaklaştığımız aşk mı, aşk kavrayışlarımızdan birisi mi?

Aşk delilik ister evet, akıllıyı da deli eder, ediyor muhakkak, edebiliyor, edebilir. Bu delilik aklı başındalık, stabilite, kişilik de istiyor, her hangi bir delilik de değil yani. Kurulmuş, yapılanmış bir kişiliğin olmamış gibi değil, olmuş gibi dağıtılması, salıverilmesi, tahakkümünün sınırlarının dışına çıkılması, bir anlamıyla eleştirel bir çıkış, terk, veda, transendens, aşma, aşmışlık...

Aşık var. İşine/faaliyetine de aşıklık, istidadına da aşıklık istidadı diyoruz, evet. Burada söz konusu olan aşk mı, aşk istenci mi, aşkı var etme gayreti mi?

Aşık Edebiyatımız maşuka pek yüklenmez. Aşık için talepkârdık, aşıktan talepteyiz. Oysa aşık talip, aşka talip, maşuka da talip belki ilk başta. Satılana kadar, aklı başına gelene kadar, çoğu kez de mudarasız.

Divan Şiirinde maşuk bazan adeta haspa, işveli, flörtöz, narsist. Aşık maşuku ikna, kazanma derdinde de değil, kendini sınama, kazanma, varlık ve yokluğun dibine inme peşinde. Bu sıradan, antientellektüel bir iş de değil. Maşukun kelebeksi karakterlendirilmesi de sığ, önyargılı bir pejmürdelik değil.

Baştan itibaren ifade etmiştim: Hiç değilse Edebî Aşık maşuk karşısında boyun eğer, maşuku selamlar, onun 'sömürgeci' gözüyle kendisine bakar, başka türlü bir kendisini keşfe çıkar...

Aşıklık Tasarımı ciddi bir tasarım, kavram ciddi bir kavram, fenomenolojisi daha kolay, aşıklık yaşantısı var. Diyalektik denilmeyecek anlamlarda tutarlılıklar, dümdüzlükler yazılabilir, kendini ve kendiliğini çözme işleri bir transendens olarak kavranabilir belki. Aşk'ın ise çok daha zor. Kavranışı daha soyut, beklentisel. Zıddı ile çeşitli farklı düzeylerde iç içe. Diyalektiği çetrefilli bir diyalektik, eğer aşkı var sayacaksak, varolmayan yanlarını yontmadan, noema-noesis meselesiyle de kavramlaşabilirliğini geçici olarak sınayarak.

Bir çeşit sosyalpsikolojisi var işin, etiği var, son zamanlarda kabul ettiğim üzre hukuku bile var.

Çok disiplinli bir çalışma zırvasını kast etmiyorum edebiyatımızın en kolay anlatılmış, en karmaşık mevzuuna.

Cahiller aşk yok dese kızıyorum, aklı başındalar, hayatı derinliğine yaşamışlar öyle dese seviniyorum. Kader kavramı gibi. Cahilerin var sayması, sayarken ne saydıkları bazan insanı çıldırtıyor. Bir hayat tecrübesinin vücutlanmıştığında bir kaderin adeta parmakla işaret edildiğini görüveriyorsun. Tanpınar'daki bir hikayesi olan adam kavramı bu alanda geçerli, vurgulamış olayım.

Büyük Aşklar yok belki, Büyük Aşıklar var. Bir çok anlamda, hepsi de geçerli anlamlarında.

Küçük Aşklar var görünüyor. Bunun öznelerine de aşık denmez. Yani ben demem.

Gözyaşı ve Kederden çok şahsiyet, sözüne sadakat, kendine sadakat, fedakarlık, mazbut ve sağlam karakter, cömertlik, dayanıklılık, derin bir toplumsallaşmanın dışavurumları karşımıza çıkıyor, ömrümüzde Aşık denilen bir özne görmüşsek. (Görmeyenler çoğunluktadır, ezbere konuşan konuşana). Yiğit insan istiyor bu yol diyeceğim şimdi, yiğit insan gören var mı, görüp de hayatı burnundan getirmemiş olan? Ezber yine bir başka ezberle açıklanır hep. Yiğitlik nedir onu da ele alalım zaman bulduğumuzda. Zor bir hayat projesi. Aşık yiğittir, ama yiğitliği de aşma, yenme durumundadır diyerek konuyu iyice karıştırayım.

Sonra devam ederiz.


(Online yazıldı, hiç okunmadı, düzeltilmedi)


Yıllar Evvel Neşet Ertaş'a Sordum Sofrada: Aşk Nedir, Aşık Nedir?

Dedim Ay Dost, aşk nedir?

Dedi ışktır, ışıktır.

Dedim aşık nedir?

Dedi aynı şeydir, ışktır, ışıktır.

Dedim aynı mı yazılır?

Dedi aşkı bilen aynı yazar.

26 Kasım 2015 Perşembe

Ormanlardan Aşağı

Bana baktım
Zamanım dışımda
Elimi tutsan
Uçup giderdi ruhum rüzgârla

11 Kasım 2012 Pazar

İlân-ı Âşk

Aşık aşkını ilân ettiğinde açık bir senet verir. "Tüm zamanlar için böylesin".

"O zaman öyle diyordun amma"daki "öyle deyiş", karşısındakinin öyle olmakta elbette değişerek de olsa devamının öngörülmesini de içerir, "senin bana karşı tavrından bağımsız olarak bir birey olarak, bir sorumluluk, bir aşık olarak ben böyleyim"i de.

Maşuk ya ilan yaprağını buruşturur yere atar, ki bunda bir sorun yoktur, ya da "ben de seni" der.

Maşuk'un "ben de seni"si maşuktan aşık yapmaz, bir karşılık vermiş olsa da. Ancak bir söz vermişlik durumuna düşürür. Sözü söz olmayan bir maşuk, insanlık değerinden kaybeder, aşık öylesini de böylesini de kabul etmiş olsa da. İnsanlığa ahdini tutmayan bir insan sevilse de, önceliğinden, biricikliğinden kaybeder, söner.

"Ben de seni" aşıklık mertebesine uçuş değildir. Aşık kıymeti biliştir. Aşığın gözünde zaten maşuk eşsizdir. Başka bir şey olması gerekmez.

Maşuk aşkta yarıştığında, aşktan sıkıldığında, sevilmekten ve sevmekten bıktığında, sevilmeye bayılıp sevme de rahvan gittiğinde aşkın bir terbiye olduğunu, yılların emeği ve diğerini öncelemeyi öğreniş olduğunun farkında değildir.

İnsanlar diğerkâmlıktan sonra gelen, ileri götüren bir hal sanmaktalar kendine saplanmışlığı, kendini düşünmeyi, kendinden düşünmeyi. Oysa diğerini keşfedişle başlar insanın farkında olabildiği, olabileceği kendiliği.

Sen karşındakini düşünüyorsun. O da kendisini düşünüyor. Hattâ bunun böyle olacağını savunuyor. Aşığın değerini düşürmez bu. Aşkın çeşmesini kurutur. Maşuğun değerini de aşık gözünde düşürmese de hakikat indinde/nezdinde düşürür.

"Aman hakikatli yar olsa"daki hakikatli zaten yardır. Hakikatini düşüren zalimleşir. Bir mecaz olarak zalimden, bir kavrayışsızlık olarak zulme.

Aşkı bekleyen, aşkı arayan kendisi için aradığında ve kendi mutluluğu için aradığında yaprağı dökülen güldür bülbülün karşısında. Bülbül gülün haline de ağlar, kendi haline de. Solan ve bir fidanın teki olan gül, bülbülü gülün dibine düşüremez. Uçurur.

Bülbülün kan vererek canlandırdığı, ayakta tuttuğu gül ise başkadır. Hikayesi hikmeti başka.

(Gözden geçirilecek. Düzeltilmedi)