Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Nisan 2012 Cumartesi

Bir Dağ Ne Kadar Ulu Olsa Kenarı Yol Olur

"Hakikî Aşk" bir kavram ya da ideal değil, bir yolda oluşta, praksiste üzerine konuşulan, tutulamayan, tanımlanıp kurtulamayacağımız bir açılış.

Terbiyesi bir el kitabı değil, yolda ve yolcu kalışa klavuz oluşu göze alabiliş için mecburî hizmet beklemeyen çağrı, ders, emanet bırakış.

Aşk, aşığın öğrencisidir. Aşıksız aşk aşk olmaz, aşkın sözcüsü, dili aşıktır. Aşk dilden çıktığında kopan güldür, her geceye bir gül açar, her bülbülle bir gül düşer.

Aşk sözü bir aşk dersidir. Aşık aşk öğrencisidir.



Ben yandım Seydî bilmez.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Gemiyi Önce Fareler Terk Eyler

Kıyıda çatırdayan gemi, hatırladın mı engini?
Ahşabın kemirilemeyecek kadar ıslak, yanamayacak kadar sert, yeşeremeyecek kadar köklerinden kopmuştur. Ahşabın dalgaları izleyecek kadar suya ait, kaderine ait olmuştur.
Bütünün yine da ayak sürüyen parçalarının sesidir çatırtılar, gıcırtılar. Parçaların alıp başını gitmenin musikisiyle inlemez. Yorgunluğun, olgunluğun, bir gemi olmuşluğun bütünlüğünün ve birarayagelmişliğinin iç çekişleridir. Dağılma isteğinin değil, bütünün dağılırlığının hayatlı hırıltısıdır.
Serene tırmanmış bir kedi sakin suya, ılık rüzgara, sessizce oynaşan balıklara sırtını vermiş, huzurlu bir sinirlilikle kuyruk attırıyor.
Bir gün gemiye kıçını dönecek, sahildeki bir farenin, ahşabı titremeyen bir evin peşinde koşturacak. Yoksa gemiyi en son o terkederdi.
Fareler, bir gemiden öbür gemiye sıçrayan kaçak yolcular gibi kendi pıtırtılarına, düzenli ve akan gürültü dışında herşeye kulak vererek fare hayatına hayat kazndırma derdindeler.
Yaşlı kaptan, yola çıkmadan da yolda.
Genç kaptan suyla oynaşmayan, suyla raksetmeyen, inlemeyen, kendi sesi olmayan, bir bütünlük olarak doğmuş, eklemsiz bir geminin hülyasında.
Hayat, izlenimler, deneyimler yağma edilecek. Her fırtına sadece bir tecrübe, sınanmışlık anlatısına malzeme. Malzeme ama, içinde özleyen, törpüleyen, yumuşatan bir kasede.
Hayatı sahilde uyuklayan bir fırtınanın hayatı olduğunda, eklemleri ahşap bir gemi gibi gıcırdayacak. Olgunluğun ve bütünleşmişliğin en güzel aksiyle suya.
Fareler inecek fareler binecek. Kediler kuyruk çırpacak serende, küpeştede. Gideceği ve geleceği bir yer kalmamışlığın yolcuları, hareket eden bir hayatta sabit taife her şeye açıklığın heyecansız hızıyla bir oradalıktan bir başka oradalığa geçecekler. Gerçek kaygı, gerçek endişe, gerçek teslim oluş ve karşı koyuş alınçizgilerinde, yüzhatlarında. Fırtınaları yaran, bir kaşık suda boğulan, ayakta yaşayan, rüyalarında bile yolda olan, yollarda hep evinde kalan onlar.
Hep aldatan rüyalara da sadık, kendine sadık bir uçuculukta insan oluş...

Bir gemiyi önce bütünlüğü terkeyler. Bütünlüğün doruğu başkaları için hep fethedilecek bir kaledir. Bir yolda oluş için ise, kendisini buluştur.

Kendisini bulanın ne parçaları kalır ne de bir bütünlüğü, bir zamandan, bir andan sonra.

Bir başka dağılmışlık, bir başka yol, bir başka yolculuk.

Farelerin, kedilerin kendi bütünlüğünde algılayabildikleri gemi suyla, dalgayla, hayatla bütünlük için gıcırdamaktadır oysa.

Daha büyük ve kalıcı bir bütünlüğe dağılır. Oradan sonrasında da dağılır, sonranın sonrasında da.

İçinde kalamayacağınız, birlikte yol alamayacağınız bir hayat akışını, yolculuğu izlemeniz, izlememeniz, terketmeniz terketmemenizden ibaret yol arkadaşlığınız.

Ne incitir, ne de yıkar.

Hayat, hareketiyle, suyuyla, fırtınalı yolları ve ılıcacık limanlarıyla yıkar, altüst eder, abad eder, alt eder.

Macerayı unutmuş maceralılara, yollardakilere, sellerdekilere, çöllerdekilere selam olsun.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Çiğ Tanesini İteklerken Bülbül


Nar tanesini yakuta değişmeyenlerdeniz. Bizim elimize unufak oluş, dağılış yapışmaz. Bir yüzüğe taş edilecekse kanayan ateş, anlayışın mesleğine tacedilir.


Evet, sevilecek her şey bu kadar küçük. Ve bu kadar küçük her şey alemler taşıyor içlerinde. Geçmişleri ve gelecekleri uçuşuyorlar havada.


Fındık kurduna fındık, atlastan döşek, bir yeryüzü cenneti. Sen hiç yanılmayan, bir incir çekirdeğini, çitlembiği, fasulye tanesini ne zaman geleceğe gönderilen bir mektup olarak gördün?.


Hayranlıkla bakılacak her şey evet bu kadar küçük. Yarin bir gün toprak olacak gözlerinden, gülüşlerinden, kaynayışlarından küçük.


Bülbülün niyazından küçük, yuvarlanan kayadan, gökyüzünden, deryalardan.


Ve her tanede bir alem, her alemde bin bir başka alem var.


Ve her şiirin bir Asaf'ı.


Şiirden küçük, şiirinin de babası.


Şiir yazdığını düşünürken, şiirle yazılan insan, insaf, kavrayış.


Ey Güzel! Aşkın o kadar büyük ve kutsal ise, neden bir kum tanesine bile sığınak olamamaktasın?

12 Mayıs 2009 Salı

"Onu Gördüm Dünyam Değişti!"

Daha önce görmüyordum.

Daha önce görmemezlikten geliyordum.

Daha önce göremiyordum.

Daha önceleri görmek işime gelmiyordu.

O ayırdedilir bir insan. Farklı bir insan. Farketmeden geçemeyeceğim, uyuklayan farkındalığını ayağa kaldıran bir insan.

O işime gelen bir insan. İşime gelen zamanda, işime gelen özellikleri yazabileceğim, yanında sancısızca, eski halime dönme opsiyonunu yitirmeden değişebileceğim bir insan.

Dünyaya bakmam gerektiği gibi bakamıyordum.

Şimdi dünyaya bakmam gerektiği gibi bakamıyorum.

Büyülendim. Geri alabileceğim özellikler yazdım. Kapıldım gidiyorum.

Ona esirim. Herşeyi riske atabilirim. Lolipopumun rengini bile değiştirmem onun için, ama çok değiştim.

O ne yapsa hoş görürüm.

O ne yapsa aynısını yaparım Hatta daha beterini. Görsün gününü.

O çok farklı, beni farketmediğim bir dünyanın eşiğine getirdi.

Eskisi gibi değilim. Çok değiştim. Değişmek üzereyim ama, ne olur ne olmaz, diğer imkânları elimden çıkarmıyorum.

Onu çok seviyorum, ama, ...

O ne derse yaparım, ama, değişmek çok zahmetli, kariyerimi de düşünmek zorundayım.

O bana uymalı ama. Hem ne kadar yetenekli, başka şeyler yapsın. Bana ne. Bu benim tek şansım, sadece o varmış gibi hayatta, tek ata oynayamam.

Ay ağzımın içine bakıyor, sıkıldım ya.


Ay bana baktığı yok, aşık usandırıyor ya.


Ay gözü hep dışarda, bıktım ya.

Birisini gördüm bugün, sen olmasaydın mutlaka onunla olurdum.

Ya çekip giderse. Ya başkasını bulursa.

Sandığım gibi değilmiş. Evdeki bulgurdan olduk.

Sandığım gibi değilmiş. Bak ne kadar popüler.

Önceleri kimseleri sevmemişim. Önceleri sevmeyi bilmiyormuşum. Önceleri gerçekten kimseyi sevmedim, sevgi dolu bir insan olduğum halde, işim vardı, koşuşturmadaydım. Sevebileceğim bir insanı bekledim, Hep aldatıldıım, yalanla yaşamak istemedim, şıpsevdi değilim.

Onu gördüğümde, "İşte Bu!" dedim. Gerisine önem vermedim. Evli mi, nişanlı mı, bir seveni var mı, karaktersizin teki mi aldırmadım. Evdeki ne der düşünmedim, yok, garantilemeden konuşmadım, sonra ayrılacak bahane aradım. Yok yapayalnızdım, hayatımda kimse yoktu.

Paçadan daldım, dalmadım, başka birisini seviyor sandım mesafeli davrandım, böyle birisi olsa hayatımda dedim, ama çok acı çektim, onu seveni gördüm çok beğendim, onu seveni gördüm içimden boğazlamak geldi.

O çok iyi bir insan. Onla olmam etrafımdakileri çatlatacak. Kariyeri etrafımdakileri perişan edecek. Egoist diyorlar ama, herkes kendini düşünür. Hiç de bile, benim gözümde o... hık mık.

Arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Söylememişti. Evde bir başkası beni beklerken ona güzel görünmeye çalıştım. Hayatımda başkası olduğu için ona yüz vermedim, buna yanıyorum, bunu yaptığım için kendimle gurur duyuyorum. Aa, kaçırılır mı? Aa, yangından mal mı kaçırıyoruz?

Onu çok beğendim. Adresini, telefonunu aldım. görüşüyoruz. Evdeki? Farketmedi, bana güvenir, yanında görüşüyorum. Kaptırır mıyım kimseye. Tabii ki kimseyle tanıştırmam.

Onu çok beğendim. Ne kadar değişik ve tatlı bir insan. İçim ısındı. arkadaşlarımdan birisi onu ne beğenecek, ilk fırsatta tanıştırayım.

Sandığımdan daha kapasiteli çıktı. Manyağın tekiymiş. Ya elimden kaptırırsam. Yedeklemem lazım. Kurtulmam lazım. Ona dünyayı dar ederim. Burnundan getiririm. Elimi sallasam ellisi. Bıktım artık. Onsuz yapamıyorum. Pişman olacak!

...



Öyle ya da böyle. Hatta hiçbirisi.

Bir kitap okumakla, bir insan görmekle dünyalar değişmez.

Siz o dünyanın zaten bir parçasısınız. İçinde yetişmektesiniz.

İçinde ölçülen, biçilen, belli tarzlarda yaşanan, belli tarzlarda isyan edilen bir dünyada.

Özgünlük dünyayı, hayatı, geleneği, insanı bilinebileceği kadar bilen ve her yeni durumun, an'ın bilinmezliğini kabullenen, eyleyen, değişen, sorumluluğunu asla başkalarına delege atmeyen ya da yıkmayan insanın mütevazı, sınırlı sonlu, yanılabilir, eleştirilebilir, insaniyete hesap verebilir hallerinin meyvesi.

Sevdiniz, çarpılarak sevdiniz, önceden sevmediniz ama şimdi hayatınızın aşkını buldunuz, anladık, ama, kendinizi hiç karşı tarafın yerine koydunuz mu? Onu onun için beklediniz mi? "Kendinizden" bir ölçüde de olsa vazgeçebildiniz mi? Geçtiniz diyelim, kendiniz miydiniz ki? İnsan başkaları ile alışveriş içerisinde kendisi oluyor. Siz, "size özel rüyalarınız"dan mı bahsediyorsunuz, başkalarının bir biçimde iteklendiği? Kendinizden geçmiyorsunuz, toplumsallaşıyorsunuz sadece. Fedakarlık sandığınız insanlarla ilişkinin küçük bir parçası.

Ne aldığınıza mı bakıyorsunuz? Sadece ne verdiğinize mi bakıyorsunuz? Tamam iyi de, bu aşk mı?

Birisini görüyorsunuz vuruluyorsunuz. Bu fena bişey değil. Bundan öncesi ve sonrası nasılsınız ey İnsan?

Eğer bazan kendinizi başkalarının yerine koyabiliyorsanız, hesaplı fedakârlıktaysanız, pazarlıkla "taviz" koparabiliyorsanız, en fazlasıyla "empati yapıyorsunuz" demektir. Yani sizin hesabınızda kitabınızda, anlayışınızda, ruhunuzda, ufkunuzda olmayan bir insanın yerine koyuyorsunuz kendinizi, onca hesap kitabın arasında. İnsanlık, sizliğiniz'e baştan katılmamış, insan sizden konuşamıyor. Bazan, duruyorsunuz ve insanlık yapıyorsunuz. Oysa, insanlık kişiliğin, bireyselliğin, birey ya da kişi olmanın tavrında, duruşunda, hamurunda, çamurunda.

Önünüze geleni sevmek zorunda değilsiniz. Şıpsevdi olmak zorunda değilsiniz. Seveceğiniz birisi karşınıza çıkmamışsa sevgisiz değilsiniz. "Çarpıldıysanız", ille de aşık değilsiniz. Evet, belki bir anlamıyla. Kıyısından, köşesinden.

Aşkın kültürü, başkalarının varlığını kabul edişin kültürüdür. Öncelik verişin. Aşk ne egoist işidir, menfaatte/menfaate yatar, ne de kendisini unutuşun, kendisine karşı sorumsuzluğun onaylatılmasındadır.

Aşık, evet, diğerkâmdır, ama bu, kişilikli bir insanın, hayatı olan bir insanın başkasına öncelik vermeye açılışıdır. Sanıldığı gibi kendisini unutmaya değil, bulmaya açılır. Karşılıksız, pazarlıksız, çıkarsız sevgi, kendindeki sevgiyi, öncelik verebilmeyi, hesaba tüm insanlığı, kainatı, hakkı hukuku katabilmeyi sevmeye de açılıştır.

Aşık, sonunda kendisini de severse, aşkı severse, insanlığı severse aşkın kıvılcımı görülür hale gelir.

Sevmek ne işgal, ne kapıp koparma, ne de kendisine ayırma işidir. Birisini delicesine sevmeden de sevgi dolu, aşk sahibi olabilirsiniz.

Çölde kayboluş da aşk yolunda kayboluş.

Toplayacağınız meyve başınıza düşebilir. Ağaçtan yere çakılabilirsiniz. Gölgesi birilerini serinletecektir yine de. Meyvesi, kurda kuşa, börtü böceğe, insanlığa mirastır.

Toprağınızda hayat yeşerecektir.

Sevin, aşık olun, ama sakin olun, talan etmeyin, haramilik etmeyin ey insanlar.

Sevince herkes için, insanlık için, kainat için sevin.

Sahip olmak istemediğinizi de.

Ve başkaları için de sevin.

Hakiki aşk adildir dünyasına karşı.


Bir ahlâkı, hukuku, bilgiyi, bilgeliği, oluşu, oluşmayı, önemsemeyi konuşur Aşık.

Onu görünce dünyan değişmeyecek. O o değil. Dünyan dünya değil, çoğu kez.

Tasalanma. Kendinden, insan olmaktan, insan olarak/insanlaşarak kendin olmaktan vazgeçme. Kendinden bu şekilde geçiş sadece bir eğretileme.

Sadece kendin ol Ey İnsan! İnsanlar içinde bir insan. Hakiki bir insan! Kainatta, bir fani, bir aşk, bir açıklık, bir arayış, bir tevazu. Başkalarını ta başından işin içine katış. Hayat çiğnemeyiş.

6 Haziran 2008 Cuma

Aşkta Hukuk, Özveri, Karşılıklılık Üzerine

Aşığın hakkı yok mudur?

İnsanın ne kadar hakkı varsa aşığın da o kadar hakkı vardır. Aşık hakkı aşk'ın değil, "ilişki"nin alanında söz konusudur. Sevilenin yükümlülüğü değildir, insanlığıya, insanlık imkânlarıyla , hal ile alâkalıdır. Aşık'ın hukukunu gözeten toplum ise, aşk'ın kültürünün beşiğidir. Maşuk, hakkaniyet adına her sevenine gül yüzünü göstermez. Seven, kendi adına sever. Sadece sevdiği için zulme uğratılması insanın elbette kabul edilir değildir.

Aşığın incitilmeme hakkı yok mudur?

Hayır, yoktur. İnsanın, incitilmeme hakkı vardır. Ama, insanın incinerek insanlaşması da söz konusudur, inciterek değil. Bu, eziyetin hoşluğundan değil, insanı tanımak, hali tanımak, tecrübelere tecrübeler eklemek, çaresizlik hallerini görebilmek için gereklidir.

Aşığı incitmeyecek sevgili ne mümkündür, ne de gereklidir. Mümkün değildir, aşk karşılıksızlık üzerine kurulur. İncitilmeyen aşık varolabilir, ama karşılıksız aşk kadar karşılıklı aşkda da her şey yolunda gitmez, insanlar anlama anlaşma özürlüdür, sonsuz tecrübeleri yoktur, sevgi şımartır da bazan, havalandırır, uçurur, yere kapaklandırır, ve de uyandırır.

Aşk umutsuz bir vaka gibi görünüyor?

Karşılıklılığın, hakların alanı iki insan arasındaki ilişkidir. Yani ilişkide ve ve ilişkiden beklenti olur. İlişkiyle "seviyeli beraberlik"leri, cinselleştirilmiş iletişimleri yani iletişim bozukluklarını kastetmiyorum. İlişki, iki insanın bir biriyle bir beraberliğinin, hukukunun olması durumudur. Bu ister dostluk, ister aşk, ister evlilik, ister arkadaşlık olsun. Buradaki "aşk" başka bir anlamıyla kullanıldı: İki insanın arasındaki çekim, sevgi, yakınlık üzerine kurulu bir hukuk, bir ilişki.

Aşk, karşı tarafı yükseltme, öncelemedir. Bazı felsefeciler nesnelikten çıkarma derler belki buna ama eksik olur. Neyin öznesi, hangi anlamda olduğu açıklansa da birbirinden bağımsız alanların baskısıyla bu kavrama giriliyor. Özne nesne kavramlarını bu aşamada fazla kullanmak istemiyorum. Ancak gerek yabancılaşma konusu, gerek monolojik bir anlama anlayışının eleştirisi olarak ileride özne nesneden çok intersubjektivite sorunu olarak, öznelerarasılık sorunu olarak da tartışmaya çalışalım. Şimdilik kavramların kendilerinde, aşk'ın sorunlarında kalalım.

Aşık maşuku kaybedebilir. Maşukun haberi dahi olmayabilir. Ancak aşık kendini kazanır. İnsanı öğrenir. Başkasını önceleyerek, başkasının bakışıyla kendine bakmayı öğrenebilir. Burada empati sorununa giriyoruz. Aslında kavram, burada söylenebilecekleri kapsamaktan uzak, ama tartışma alanı buralarda bir yerde. Bu konuya da ilerde dönelim, bu bağlamda tartışalım. Hem Husserldeki ele alınışı ile öznelerarasılığı anlaşılır kılamadığını Theunissenle birlikte söyleyelim, hem de daha ayrıntılı ve karmaşık öznelerarasılık kuramlarının kişilik ve bireyselliği açıklasalar da empati kavramını gereksiz kılmadıklarını gösterelim.

Sevgilinin farkedemediği, kıvrandırdığı hatta zulmettiği aşık kendisine türlü gözlerle bakmayı da öğrenir, karşı tarafı esiri görmemeyi de: Yani nesneleştirmez. Ama nesneyi özne yapmaz aslına bakarsanız. Kendisini geliştirir, özne tarafını, sorumluluk tarafını, bakan gören, anlayan, sezen tarafını. Eyleyen tarafını.

Sevgili yiter, ama kendi insanlaşması kalır. Yani ele geçen, elde ettiği, kazandığı daha çok kendisidir.

Aşk diğerkâmlık mıdır?

Egoistlik değildir, Efendim. Evet bir ölçüde diğerkamlık olabilir, ama bir kulluk kölelik işi değildir. Yönelmenin bir yanının öne çıkmasındandır bu insanın bütünlüğünü yaklaşımlarındaki diğer yanları, adalet istencini, kendi ahlakını yani sorumluluğunu terketmemesini getirmez. Aşık meslekten aşık değildir her daim. Meslekten aşık da daha az diğerkâmdır, daha çok aşkın, hayatın, sözün, insanın tecrübesini aktarandır. Daha az diğerkâmlık daha çok egoistlik değildir. İşi bir çeşit metaaşktır diyelim, biraz nükteyle de olsa.

Kul lafzı çok geçer ama edebiyatımızda?

Evet ama, sanatla söylenir. Metafor, eğretileme vesaire. Kulluk tanrıya olur. Ama bunda da kölelikle karıştırılır. Kulsun ama kul olduğun seni geçmişinde, anında ve geleceğinde bilir, görür, anlar. Mecazi anlamında bir ihmalkâra yani görmeyene, anlamayana, halden bilmeyenedir. Her zaman olmasa da latiftir. Bazan gerçekçidir. Bazan hakikatinden, bazan ahlâkından bakılır.

Aşk bir kaçış, mazoşizm, ruhsal bozukluk mudur?

Olur mu? Aşksızlık bir belâdır. Başkasızlıktır. Anlayışsızlıktır. Tevazu yitimidir. Aşk pişirir, olgunlaştırır, insan eder, işgalci değildir, esir almaz, ele geçirmez, muhabbetini sunar, bazan kendini sunarak incitmez bile. Gül yaprağına düşen damla bile değildir ağırlığı, eziciliği. İhtimam kime ne kaybettirmişmiş?

Aşk ahlâk bozar mı?

Aşksızlık ahl3ak bozukluğudur desek yanlış mı olur? Aşk kimseye zarar vermez, korur gözetir. Aşık ele geçirmeye çalışmaz ki şehvet edebiyatı diyelim. Aşık sever, korur kollar, zarar veremez, üzerine titrer. Etrafına aşkla yaklaşan insanlar yok mu artık da işi şehvet sanıyoruz. Ama evet, öncelikle aşk iki cins arasındadır. Ama aşk ilişki işi değildir. Bir bakış, görüş, kavrayış, öncelik veriştir.

Yani şehvet edebiyatı diyenler yanılıyorlar aşk lafzına.

Maalesef, evet. Cinselliğin de yeri yurdu var. İnsanlar cinsiyetsiz değil. Ancak aşksız cinsellik, karşı tarafa ihtimamsız cinsellik, bir ele geçirme, fethetme, kapıp götürme, zapt etme demek olur. Yani aşksız cinsellik ahlâklı bir şey midir? Bunun üzerinde de düşünsünler. Ama aralarında aşk yoktur da ihtimam vardır, ahlâk, hak, hukuk vardır, saygı vardır, sevgi vardır, üçüncü şahıslar ezilip geçilmez, itilip kakılmaz, bu insanların cinselliğine hakaret edemem. Zaten aşk, haktan hukuktan anlamayanların, ahlâksızların zevksizlerin, haddini bilmeyenlerin işi değildir. Aşık aşkda had bilmez, kendini ortaya koyuşda durumuna bağlı, burada mecnunluk kavramı da devreye giriyor.

Aşk konusunu tamamen cinsellik bağlamında konuşmamız, geleneğimizi tartışmaya açıp eleştirmeniz mümkün mü?

Elbette efendim, gayret ederiz. Ancak, açmak zaten eleştirmektir, anlaşılır kılma, yerine yerleştirmedir. Geleneğimizin sahibi değilim. Neferi de değilim. Ancak onun içinde doğduk, bin bir halini kavramaya anlamaya çalışıyoruz. Aşk da bir gelenektir, bir yanıyla. Bir terbiyedir başka yanıyla. Duruştur bir diğer açıdan. Uzatmayalım, hakim olduğumuzu ve tümüyle eleştirip işimizi tamamladık diyebileceğimizi iddia etmeden ele alalım. Geleneksizliği savunmanın geleneğe esaret olduğunu da belirterek, yeniden, işimizin gelenekçilik değil, hayat dünyamızı, insanı, kültürü ve kültürümüzü kavramak olduğunu vurgulayarak ara verelim.

Teşekkürler.

Bir cehalletten, bir cehaletten kurtulma halinden konuşuyoruz, kimselere yanlışımızı dikte etmediğimizi temenni ederiz, Efendim. asıl ben teşekkür ederim.

5 Haziran 2008 Perşembe

Aşk Nedir?

Aşk başkasının, başkalığın önünde eğilmektir, başkasına önceliktir, önceliktedir.

Aşk karşısında kendimizi düşünemediğimizedir. İhtimamın kural olmaktan, ya da ayrıcalık olmaktan çıkması, rûh hâli ya da hâlimizin ihtimama ve ihtimamdan yönelmesidir.

Aşk bir körlüktür, körleşmedir, Sevgiliden başkasına kapalılıktır.

Kendi çıkarına, asgarî faydasını dahi gözetmekte zorlanmaktadır aşık. Erafını unutabilmektedir ham aşık.

Aşk olgunluk işidir, olgunlaştırdığı kadar. İnsanlık işidir, insanlaştırdığı kadar.

Aşk bir uyanıklıktır, başkasına açılmaktır, farketmektir, keşfetmektir, hayran kalmaktır; aradığını bulabilmek, görülmezi de görebilmektir; Mâşuk'un fazlalıklarını, yani kabuğunu soymak, kusurlarını giyindirmektir.

Aşk kendinden geçmektir. Yar ile mest gezmektir, sarhoşluktur, fazlası haram olsaydı dahi hoş görülürdü.

Âşık aşksızlığı yenik düşüren, meşâleyi yanık tutandır. Köklü toplumlarda Âşık közü canlı tuttuğundan dokunulmazdır.

Aşk, kendini bulmaktır. Başkaları içinde oluşu, başkalarının hayatlarını görmemezlikten gelemez Âşık. Dünyasını, komşularını, yaptıklarının cevabını, beklenileni ve beklediğini, bir arada oluşun nasıl işlediğini farkeder, bakar, başka gözle bakıldığını, okunduğunu bilir. Anlar, anlaşılmayı hedefler, anlatmayı dert edinir, açıklamalarla meşki telef etmez.

Aşığın Mâşuktan başkası olmasa bile, Mâşuk'un başkası vardır, kendisine bakan.

Diğer başkalıkları görmemesi, kendi inadından, duruşundan, talebinden vazgeçememesi aşkla insanlığın aşka getirilemeyeceğine de işarettir. İnsanlığı insanlık başlangıcındadır. Çiğdir. Pişer, pişmeye yatkınsa. Yoksa, kavrulur gider, ya da daldan dala fırından fırına, ateşten ateşe savrulur.

Aşk bir terbiyedir, kültürdür. Âşık dertleri okuyabilendir, dertliyi okuyabilendir, başkalarından öğrenebilendir, duyarlıdır, açıktır.

Koparıp kaldıran değildir Âşık, kenardan geçebilen, vazgeçebilen, ön açabilen, kendini feda edebilen, ama Mâşuk'un bülbül yaralayan dikenine de küsebilendir. Dinleyebilen, hesaba katabilendir. Hesaba gelmeyense Sevgili, Sevgiliyi yorabilendir aşkıyla. Yola koyabilendir. Yola çıkarabilendir. Gemiyi en son terkedendir. Gitti mi ömür boyu gider. Kaldı mı ömür boyu kalır. Hem gider hem kalır. Kendi gider, izi kalır.

Âşık küçümsendiğini görür, küçümsemez. Ve bu küçümseyici gelir Mâşuk'a. Mâşuk karşılık vermeyendir, zalimdir, haspadır, oynaktır şiirimizde. Âşıksa Mâşuktan çok sızıyı sevendir. Bu bir nüktesidir Âşık'ın. Ama bir hakikati de vardır: İnsanların kendilerinde farkedemeyeceklerini bile öne çıkarır, havalandırır Âşık, ham'ın düşüşünü görür ama dilemez, aşkın uğramadığı bahçeyi havalandırır, velveleye yol açar, kendi köşesinden.

Birisini sınayacaksan aşkla sına. Âşık küçümseyen Mâşuk sevilmeye teslim olmayandır, olamayacak olandır. Havalanır, dağılır gider. Sevilmeyeceği sevmek, çöl yeşertme işidir. Sevileceği sevmek kolay iştir. Sen sevmeden o yolunu açar, anlar, anlatır. Sevilmeyecek olan kapanır, dikenlenir, havalanır, kelepçeler, dayatır, yönetir, karşısındakini hayatsız bırakır, yalnız kendi hayatına tabi kılar. Âşık da, Sevilecek Olan da kendilerini anlatırken insanlığı konuşurlar, kendi tavizsizlikleri bile insanlıkla uzlaşmışlık, yani insanlığı hesaba katmışlıktır. Yarışları fedakârlık yarışıdır. Pazarlıkla geçen aşk hayatı, pazarlığa aşktır.

Tensel aşkla manevi aşk ayrılıyor, saçma. Ayrım zaten ayrı kelimeler, kavramlar oluşlarından gelmekte, ama, ikisinde de aşk aynı: Başkasını önceleme, başkalığı önceleme, ötekine, ötekiliğe ihtimam ve selamlama. Aşk aynı, Âşık aynı, Mâşuk farklı.

Yeni tasavvuf edebiyatında Tanrı insanlaştırılıyor adetâ. Ya da eskisinde olangidenden de fazla insanlaştırılıyor. Bizim sevmemizi bekleyen, bir beklentisi olan bir Sevgili gibi. Hallerine naz, sınama ve eziyet yazılıyor. Yanlış. Rahman, Rahim, Esirgeyici, Bağışlayıcı, Anlayan, İkram Eden, Hayat Veren, Müşfik olduğu unutuluyor. Edebiyatta insanî olanla teşbih yapılabilir, ama insanî olan sıfatlar İlahî Aşk'ın özellikleri gibi kuramlaştırılıyor, edebî olan zaten varolagelmiş insanlaştırmanın hizmetine giriyor. Tanrı, adil olmayana da adil. Tanrı, hiç kimsenin sevmediği, aşağıladığını da sevebilen. Tanrı bir çıkarı olmayan, bir statü peşinde olmayan, hakkaniyet sorunu olmayan. Önünde çakıllığını bilen bir çakıl da, inciliğini bilen bir inci de eşit. Bilmeyen de eşit. Kimi bilmeme had bilme işidir, kimi bilmeme had bilmezlik, bunları eşitiyle eşitleyen de yalnız O.

Güzel bir yanı için Âşığı aşağılamayan O. Âşık, yani Hak Âşığı, bir nesneye aşık değil, bu konuda son dönemde yazılanlar genellikle tüyler ürpertici. Hak aşığı, bir ayrıma varmışlığı olan, bir farketmişliği, farkındalığı olan insan. Bir hayatı, hesaplaştığı ufku, üzerine titreyip düzelttiği, eleştiriye yani düzeltilmeye açık tuttuğu duruşu olan bir insan. Adil, anlayışlı, müşfik; mazlumun yanında, zalimin karşısında; doğruyu söylemekten kaçınmayan; ölümden, kalımdan, zulümden korkmayan; zalimlere tutunmayan bir insan. Talana, yalana, eziyete, sömürüye, tepeden bakışa, hakikatsizliğe karşı çıkan insan. Yani giyindiği hırka sağlam olan insan.

Hak aşığının gücü, görüldüğünü, farkedildiğini bilmesinde. Çarmıha gerilse, yüzüne tükürülse doğrusu eğri yapılabilecek birisi değil. Dik başlı gelebilecek bir boyun eğiş, nereden baktığınıza bağlı.

Titrek sanılabilecek bir alttan alış, yufka yüreklilik var duruşunda mazluma karşı. Kendine karşı haksızlığa göğüs gerişinde kaderci, neme lazımcı sanılabilecek bir sabır söz konusu, bakamayana göre. Ve müthiş bir öfke , celâl söz konusu yavruyu çakalın ağzından alan atılışında. İsteyen istediğini görsün. Ben gül bahçelerinin toprağını elden geçiren insanı görüyorum. Yaprakla uğraşmayan. Gül kokusunu sırtı dönük de alabilen. Yüzünü çevirmeden hakikate yönelebilen.

Mevlâna "hakikât derdi olanlar bu kitabı eline alsın" der.

Hakikatsiz kim aşık olabilmiş kim bu cihanda?