Merhamet eyleme gözlerimin yaşına. Spinozanın derdi folklorümüzün de derdi. "Benden nefret et ama bana acıma!" üzerine versiyonlar ne acımayı, merhameti yerin dibine geçiriyor ne de nefrete methiye düzüyor.
Aşkım ve Gururum. Acınası bir sürüngen olarak görülme korkusu aşığın kabusu. Gözyaşı, keder, iç çekişi iyi, şerefli ve haysiyetli oluşun ifadesi olmak zorunda. Maşukun gözünde dilençi olmakta tasavvuf devreye giriyor. Kibirin kırılması, kendine daha yüksek bir noktadan, insanlıktan bakabilme vazifesini de ediniş. Garantisi ve diploması olmayan, becerilerini en ufak bir duraklama veya duraksamada yitirebilecek olan, yitirişlerin kayba değil tecrübeye dönüşebildiği bir dünya.
Merhametten Maraz Doğar. Yerli kapitalizmin sloganıydı, toplum mühendisliğinin sol ya da sağ tüm kanatlarının ortak şiarı. Haksız da değil bir yerde. Merhamet hukuku da devreden çıkarır görünür. Hatanın tekrarlanma riskine suçsuz ama günahlı ortak oluş olarak da biçimlenebilir. Merhametin yadsınması merhametsizliğe övgü olduğunda ahlakın ve hukukun affedebilirlikten başlatılması imkansız kılınır, haklılık acımasızlığa, tarih yazımı tarihin şaşmaz akışı önermesinin teraneleşmesine kadar gider.
Tarihin Şaşmaz Akışı diye bir şey, evet hakikaten vardır. Ne akışın ruhban sınıfını, ne ezbercilerini şakşakçılarını tanır. Praksis dışında bir eyleme düşünme tarzı dışında hiç bir duruşa, iyiniyetli tembelliğe, ezbere acımaz. Praksisin de durum değerlendirmelere, hükümde acelesizliğe, eylemede tevazu içinde olmak, zamanı ve hayatı zorlamama kaydıyla kararsız kalmamalara ihitiyacı vardır. Karar'ın tecrübe ve hatadan dönebilirlik kapılarını tanımaya ihtiyacı, yatkınlığı vardır. Ezber düzelmeye açıklık olma kaydıyla taşınır.
Teorik Antihümanizm OlarakAcımasızlık Kıyamet Mühendisliğidir. Kıyametlerinin arafı olduğunu düşünmemek, sorumlulukları hafifletici gerekçelere ölesiye sarılmak egoistlik de değildir. Günah keçisi oluşlara katlanabilen bir soyluluk, fedakarlık, diğerkâmlık hayatların bütünlüğü, hakikatin kapsayıcılığı ve geleceğin herkese açıklığı anlamında bir tarihin şaşmaz akışına teslim olur. Tarihin şaşmaz akışı, tarihin o an sahibi gibi olanları da sırtından atacaktır. Bu intikamcı bir duygu da değildir çoğu kez, herşeyin yerli yerine oturacağını, temellerini bulacağını, yanlışların bağdatlardan döneceğini bilen bir düşünce geleneğine çekiliştir. Zıtların birliği ile de alâkası var ama, uzatmayalım.
Merhamet eden Açısından Merhametlilik ölçü, had, hudud biliştir. Merhamet bilmeyen durmayı bilmez, frensiz, dizginsiz arabasını duvara sürer. Ulaşılmaz uzaklıkta ya da iki adım ötede siste saklı duvara. Merhamet kararını değerlendirmenin, sonucu görmenin, insana ve insanlığa şans vermenin olduğu kadar tereddütün de işidir. Tereddüt bazan korkaktır, bazan cesaretin, hakikate açık durabilmenin, eyleme ile doğruluk, hakikat, yerindelik, adaletin anlamı ve gerçekleşmesi arasındaki açıkların bilinciyledir.
Merhamete Uğrayan bir şans daha bulur. Hayatı söz konusuysa, bilinmezden korkmuyorsa bir şansı, bir şanssızlığı daha vardır. Hayatın ucu açıklığının bilinci sanıldığından yorucudur. Oflayan puflayan, yeni şans istemeyen hayat kaçağı değildir çoğu kez. Merhamet maşuktan geliyorsa bir lütufsa tabiyet ilişkisi daha ağır gelir. Aşkla tabi oluş, lütufun buyurganlığı ve tepeden bakışıyla zedelenir, incinir, tehdit altında kalır. Kendi yanlışıyla dahi bağımsızlığını yani gönüllülüğünü yitiren aşık gönül de yitirir.
Merhamet edenle edilenin birbirlerine yakın duruşları sorunludur. Tekrarlara da merhameti zorlar, tabilikle ömür boyu hatırlatıcılığı ile de...
Uzaklaşma Benden Öyle. Bir anlamıyla karşısında dik duramayacağından uzaklaşma, mesafe merhameti daha işlevsel kılar ama sınanmasını engeller. Merhametinin sınandığı insanlardan olmak, merhamet edilişle yaşamanın sınanması kadar güçtür.
Onu Uzaktan Sevmek Aşkların En Güzelidir çoğu Kez.
Aşktan Ve Gariplikten Geldi Başımıza Ne Geldiyse / Ah Min'el Aşk Ve Min'el Guaraib. Aşka Dair Ne Varsa
Üfff Aman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Üfff Aman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13 Nisan 2012 Cuma
Merhamet!
Etiketler:
Aşık,
Aşk'ın Sözlüğü,
Aşkın Kavramları,
Dedim ki,
Deneme,
Düşünce,
Estepetapüf'ten İddialar,
Hayat Dünyamız,
Kuyudan Hikmet Çıkarmak,
Üfff Aman
13 Kasım 2011 Pazar
Umutsuz
İnsanların umutlarını yitirmeleri, gelecek için çabalamaları, sabretmeleri, didinmelerinde de bir sönüş gibi görünse de, her zaman için öyle değil.
Ne yapsam nafile deyiş, bir insan ömründen hayatı okumaya çalışma işi de. Başkalarının tecrübesinden edinilen ezberden daha farklı bir yol izleyerek hakikatini bulan, kendisini sınayan bir duruş da umutsuzluk.
Umutsuz, ne yapsam boşuna der, ama, yine de der, teslim olmaz. Teslim olunmayacağa teslim olmaz. Elinden geleni yaparak yenilmek, çaresiz kalmak ister.
Sabun köpüğü gibi bir umuttan, hayatla sınanan, ama ufku insanlığın ufkuna dönüşememiş insanın karamsar emektarlığı daha umut verici. Aslolan gayreti, emeği hedefin garanti edilebilirliği üzerinden devreye sokmamak. Faal, düşünceli, sorumlu, sevecen, eleştirel, hoşgörülü, titiz olmayı gelecek tasarımının gerçekleşebilirliği üzerinden iç pazarlığa mevzu etmedikçe insan vasrın umutlu ya da umutsuz olsun.
Dünyadaki hayatımız kırıllgan bir zeminde, kaygan bir yolda ilerliyor. Umut ya da umutsuzluk bir çok anlamıyla, bir çok biçimiyle ve farklı farklı ahlaklarıyla karşımıza çıkıyorlar.
Karamsarlığın hayatı yutan, çevre hayatları söndüren bir karadeliğe dönüşmesi ise etraftaki hayatın, hayatların insanlara umut verememesi, bir ortaklık, dayanışma, anlaşılma, onaylanma, kabullenilme süreçlerinin işlememesi ile alâkalı.
İç karartıcı, egoist ve sığ iyimserliklerin dengelenmesinden farklı bir şey değil karamsar ideolojinin, karamsar ezberin hakikate çarpılması.
Hayatın bin bir halinin, insanın faniliğinde, herkesle ortak imkan ve imkansızlıklarımızda anlaşılır kılınması, herkes gibi insan, her hangi bir yerdeki insan olduğumuzu öğrenmemiz, paylaşmamız yeterli değil. Bunu hayata bakış, hayatlanma, yaşama gelenekleriyle, perspektifleriyle, ufuklarıyla da buluşturmamız gerek. İnsan oluşun nesiller içi olduğu kadar nesiller arası bir çaba olması, explicit tarih bilinciyle değil, yaşama sevinciyle, hayat tarzıyla aktarılmakak durumunda. Hiç bir yalnız neslin kendi başına çözemeyeceği bir sorun çözüm ve bakış tarzı geleneğinin eleştirel aktarımda olmasıyla mümkün.
İnsanın faniliği üzerine dayalı karamsarlık toplumsal dayanışmayla, toplumsal dayanışmanın bazı kurumsallaşmış halleriyle karşılanır. Ancak insan gene de fanidir. İnsan gene de kötü bir anlamı olmasa da, son tahlilde yalnızlıktır. İnsanî yalnızlık kötü bir şey de değildir. Sorumluluk, özgürlük bu yalnızlığın ifadeleridir. Yalnızlığın cehenneme dönüşmesinin önündeki engel de dayanışmadır.
İnsanlar bir birlerini unutabilir. İnsanlar kendilerini dahi unutabiliriler. Ne çaresizlik kötüdür tek başına, ne de her şeye bir çare bulunabileceği gayretliliği. Mesele, işe gelmeyecek sonuçlara katlanabilmektedir.
İnsanlık dünyasında umut dibe vurmuşsa yalnız aşk değil, insanlık da dibe vurmaktadır, bunun bireylerin umut umtsuzluk tecrübeleriyle alâkası yoktur.
Gayrısafi milli hasıladaki artışa inandırmak gibi şeyler değildir umut vermek. İnsanca bir hayat yaşıyabileceğine, bir değer taşıyacağına ve taşıdığına inandırmaktır insanı.
İkna edici bir söylem aramak, umudun ikna odalarını kurmak, ütopyasını iyi pazarlamak değildir yapılması gereken: Başkalarıyla birlikte hayatı hayat olarak görmektir, öncesi ve sonrası olan. Bizden çncesi ve sonrası olan bir zincirde özgürleşebilmektir.
Hayat can yakar. Hayat yürek hoplatır. Hayat iyi kokar. Kötü kokar.
Hayat güzel de şu işkencehaneden hiç çıkamayacağım gibi geliyor demişti bir arkadaşım. En kötüsünün başkalarına değil, bize gelmesini isterdik eskiden. Elimizdekinden, ayrıcalıktan utanmak istemezdik.
Kırıntıdan da güzel aş yapılır. gerisi biraz zevk sorunu. Elindekini çarçur eden gene sizin kapınızı çalar, elinizdekine göz koyar.
Elinizdeki ne olursa olsun, ama sizde biraz ihtimam olsun.
Ne yapsam nafile deyiş, bir insan ömründen hayatı okumaya çalışma işi de. Başkalarının tecrübesinden edinilen ezberden daha farklı bir yol izleyerek hakikatini bulan, kendisini sınayan bir duruş da umutsuzluk.
Umutsuz, ne yapsam boşuna der, ama, yine de der, teslim olmaz. Teslim olunmayacağa teslim olmaz. Elinden geleni yaparak yenilmek, çaresiz kalmak ister.
Sabun köpüğü gibi bir umuttan, hayatla sınanan, ama ufku insanlığın ufkuna dönüşememiş insanın karamsar emektarlığı daha umut verici. Aslolan gayreti, emeği hedefin garanti edilebilirliği üzerinden devreye sokmamak. Faal, düşünceli, sorumlu, sevecen, eleştirel, hoşgörülü, titiz olmayı gelecek tasarımının gerçekleşebilirliği üzerinden iç pazarlığa mevzu etmedikçe insan vasrın umutlu ya da umutsuz olsun.
Dünyadaki hayatımız kırıllgan bir zeminde, kaygan bir yolda ilerliyor. Umut ya da umutsuzluk bir çok anlamıyla, bir çok biçimiyle ve farklı farklı ahlaklarıyla karşımıza çıkıyorlar.
Karamsarlığın hayatı yutan, çevre hayatları söndüren bir karadeliğe dönüşmesi ise etraftaki hayatın, hayatların insanlara umut verememesi, bir ortaklık, dayanışma, anlaşılma, onaylanma, kabullenilme süreçlerinin işlememesi ile alâkalı.
İç karartıcı, egoist ve sığ iyimserliklerin dengelenmesinden farklı bir şey değil karamsar ideolojinin, karamsar ezberin hakikate çarpılması.
Hayatın bin bir halinin, insanın faniliğinde, herkesle ortak imkan ve imkansızlıklarımızda anlaşılır kılınması, herkes gibi insan, her hangi bir yerdeki insan olduğumuzu öğrenmemiz, paylaşmamız yeterli değil. Bunu hayata bakış, hayatlanma, yaşama gelenekleriyle, perspektifleriyle, ufuklarıyla da buluşturmamız gerek. İnsan oluşun nesiller içi olduğu kadar nesiller arası bir çaba olması, explicit tarih bilinciyle değil, yaşama sevinciyle, hayat tarzıyla aktarılmakak durumunda. Hiç bir yalnız neslin kendi başına çözemeyeceği bir sorun çözüm ve bakış tarzı geleneğinin eleştirel aktarımda olmasıyla mümkün.
İnsanın faniliği üzerine dayalı karamsarlık toplumsal dayanışmayla, toplumsal dayanışmanın bazı kurumsallaşmış halleriyle karşılanır. Ancak insan gene de fanidir. İnsan gene de kötü bir anlamı olmasa da, son tahlilde yalnızlıktır. İnsanî yalnızlık kötü bir şey de değildir. Sorumluluk, özgürlük bu yalnızlığın ifadeleridir. Yalnızlığın cehenneme dönüşmesinin önündeki engel de dayanışmadır.
İnsanlar bir birlerini unutabilir. İnsanlar kendilerini dahi unutabiliriler. Ne çaresizlik kötüdür tek başına, ne de her şeye bir çare bulunabileceği gayretliliği. Mesele, işe gelmeyecek sonuçlara katlanabilmektedir.
İnsanlık dünyasında umut dibe vurmuşsa yalnız aşk değil, insanlık da dibe vurmaktadır, bunun bireylerin umut umtsuzluk tecrübeleriyle alâkası yoktur.
Gayrısafi milli hasıladaki artışa inandırmak gibi şeyler değildir umut vermek. İnsanca bir hayat yaşıyabileceğine, bir değer taşıyacağına ve taşıdığına inandırmaktır insanı.
İkna edici bir söylem aramak, umudun ikna odalarını kurmak, ütopyasını iyi pazarlamak değildir yapılması gereken: Başkalarıyla birlikte hayatı hayat olarak görmektir, öncesi ve sonrası olan. Bizden çncesi ve sonrası olan bir zincirde özgürleşebilmektir.
Hayat can yakar. Hayat yürek hoplatır. Hayat iyi kokar. Kötü kokar.
Hayat güzel de şu işkencehaneden hiç çıkamayacağım gibi geliyor demişti bir arkadaşım. En kötüsünün başkalarına değil, bize gelmesini isterdik eskiden. Elimizdekinden, ayrıcalıktan utanmak istemezdik.
Kırıntıdan da güzel aş yapılır. gerisi biraz zevk sorunu. Elindekini çarçur eden gene sizin kapınızı çalar, elinizdekine göz koyar.
Elinizdeki ne olursa olsun, ama sizde biraz ihtimam olsun.
Etiketler:
Aşk'ın Sözlüğü,
Hayat Dünyamız,
Hikmeti Düşünme,
Üfff Aman
20 Eylül 2011 Salı
Kendisini Seçmek
İnsan kendisini seçse ne olur? Yapacakları varsa, insanlık için bir sözü, emeği, tavrı önemliyse kendince ya da başkalarınca, insanın kendi hayatını alıp gitmesine sıcak bakabiliyoruz da.
Bugün en eleştirel akılların bile aklına getiremediği bir kavram var: Ötekisi. Hem de ukalaca "ötekilik" ve "ötekileşme" kavramımsılarını ağızlarında pelesenk ettikleri halde.
Ötekisi, ötekileştirilenle kendisini anladığında insan, kendi farklılığının, biricikliğinin avukatlığını yapmakta sadece. Hem kavramla vurgulanan bu değil, hem de öteki ile yüz yüze, göz göze, kalp kalbe oluş bu değil.
"Birlikte oluş" kendi ihtiyacının buyruklarıyla tanımlandığında karşı taraf sadece bir araç. Ötekileştirilmekten yakınan, ötekisinin sömürge valisi çoğu kez.
İnsanın kendisini, kendi yapacağını, kendi yolunu seçmesi kötü bir şey olmak zorunda değil, bu kendisi oluş sosyalize bir kendisi oluş ise.
Yalnızlık, dünyayı yalnız bırakıştan da ibaret çoğu kez. Dünyayı gören aydın/insan yanındaki hayatın, bakışın, anlayışın ufkun farkında değil.
Evini arayan yalnızlıkla, evinden kaçan yalnızlık aynı şeyler değil. Evden kaçış kendi başına olumsuz bir şey olmasa da, ev zulmü veya baskıyı değil de başkalarıyla birlikteliği simgeledikçe evsiz kalmışlığın içini boşaltan bir yönelim.
Kendisini seçmiş bir insanı seçmek kendi gerçekleşmesini seçmiş bir insanı seçmişlik, kader arkadaşlığı değil çoğu kez. Bir bencilliğe gölge olmak, omuz vermek, kapı açmak.
Bencillik, başkalarının bencilliği ile karşı karşıya gelerek kendisini gözden geçirebilir mi bilemiyorum. Bencil karşı karşıya gelişlerden de kaçmanın ustasıdır çoğu kez.
Ustalık dedim. Başkaları ne kadar silik ise birisi için, başkaları ne kadar kendi işine yaradığı, işine geldiği kadarsa o kadar usta acemiliğinde.
Aynada yüzünü gören, başkalarının gözünün içine bakmışlardan değil artık.
Bugün en eleştirel akılların bile aklına getiremediği bir kavram var: Ötekisi. Hem de ukalaca "ötekilik" ve "ötekileşme" kavramımsılarını ağızlarında pelesenk ettikleri halde.
Ötekisi, ötekileştirilenle kendisini anladığında insan, kendi farklılığının, biricikliğinin avukatlığını yapmakta sadece. Hem kavramla vurgulanan bu değil, hem de öteki ile yüz yüze, göz göze, kalp kalbe oluş bu değil.
"Birlikte oluş" kendi ihtiyacının buyruklarıyla tanımlandığında karşı taraf sadece bir araç. Ötekileştirilmekten yakınan, ötekisinin sömürge valisi çoğu kez.
İnsanın kendisini, kendi yapacağını, kendi yolunu seçmesi kötü bir şey olmak zorunda değil, bu kendisi oluş sosyalize bir kendisi oluş ise.
Yalnızlık, dünyayı yalnız bırakıştan da ibaret çoğu kez. Dünyayı gören aydın/insan yanındaki hayatın, bakışın, anlayışın ufkun farkında değil.
Evini arayan yalnızlıkla, evinden kaçan yalnızlık aynı şeyler değil. Evden kaçış kendi başına olumsuz bir şey olmasa da, ev zulmü veya baskıyı değil de başkalarıyla birlikteliği simgeledikçe evsiz kalmışlığın içini boşaltan bir yönelim.
Kendisini seçmiş bir insanı seçmek kendi gerçekleşmesini seçmiş bir insanı seçmişlik, kader arkadaşlığı değil çoğu kez. Bir bencilliğe gölge olmak, omuz vermek, kapı açmak.
Bencillik, başkalarının bencilliği ile karşı karşıya gelerek kendisini gözden geçirebilir mi bilemiyorum. Bencil karşı karşıya gelişlerden de kaçmanın ustasıdır çoğu kez.
Ustalık dedim. Başkaları ne kadar silik ise birisi için, başkaları ne kadar kendi işine yaradığı, işine geldiği kadarsa o kadar usta acemiliğinde.
Aynada yüzünü gören, başkalarının gözünün içine bakmışlardan değil artık.
Etiketler:
Aşk'ın Sözlüğü,
Estepetapüf'ten İddialar,
Hikmeti Düşünme,
Üfff Aman
6 Temmuz 2011 Çarşamba
Dibi Delik Kapta Gül Kuruttum, Herkes Söyler Ben Unuttum
Hakikati (olur ya!) söylediğinizde sırtaranda aşıklık istidadı yoktur. (Mızıkdanan başka, naz maşuğun işidir de, yine başıma iş çıkardım yaz yaz bitmez, off).
Zorla güzellik olmaz. Ama zor O ise, güzellik de gerekiyorsa, kapışacaksınız. Ta ki ya o değişecek, ya da yollarınız ayrılacak.
Sizin değişmeniz de değişmemeniz de hatalıdır hevesli aşık'ın gözünde. Oysa siz: "Bu yol uzun, çetrefilli, dinle, ciddiye al, sonra kendi bildiğini oku. Buradakileri kendine zorlama. Ama zorlanma da. Gönlünden geçen bu değilse, bunu yapma!" diyebilirsiniz.
O, bitmiş binayı yıkıp yenisini kurmayı önerecektir. Malzeme sapla saman da olsa, zamanınız varsa, eliniz mecbursa, yıkın, sapla samana karışın. Karışın ama bu kez daha iyisini görüp de yıktırmışlıktan yeniyi yıkmak ister. Yine yıkın. Öylesini de böylesini de yapma gücünüz, bilginiz varsa, yapıp bozun.
Ummadığınız taş baş yarar. Ama ham ervahtan bir şey çıkmaz. pişmek, Pişmişin yanında pişmekten ibaret değil, nasıl pişildiğini de görmek. Kendini geliştirmek erkan işi. Somun pehlivanı hangi ayağa dalarsa dalsın karşısında bir karşılama vardır. hatadan da öğrenilir. Fırsat bulunursa. Uçaktan atlayacaksan, şansını zorlamayacaksın.
Geri dönüşsüz işlerde bildiğini okuyan ukaladır. Nefesini tüketen hoplayan zıplayan değil. Bazı mesleklerde bırakırsın düşer. Damdan düşmekten beter düşüşler vardır, düşüşe bırakmak evladır. Öyle düşüşler vardır ki, kılına zarar gelmez ama bırakamazsın. O düşüşü biliyorsan, uyaracaksın.
Çocuklar düşe kalka büyür. İp cambazı düşe kalka büyüyemez. En azından ip cambazlığında.
Seni esir eden sana esir sanar daha da isyan eder tecrübene. Mimar sensin, köle de sensin. Patronun harcı karan. Ne desen nafile. Dinletemezsen, ısrarda mecbursun, ukala kölenin çıkışı zordur. Hele seni esir alan, senin tecrübeni dayatma görürse.
Ne esarete düşme diyebilirim, ki düşülür. Ne de kaç kurtul diyebilirim. Kaçıp kurtulamazsın, yollar kesilmişken. İsyan da edemezsin, salgın bir hastalıkta iyileşseler seni otelde yakacak birilerinin tabibisindir. Ne yapsan bir kulp bulacaklardır. Doğrusuna direndiklerinde, inat edeceksin bazan, bazan da edemeyeceksin. Ettiğinde, dediğin olsa bile, demediğini bilemezler ki. Zahmeti büyük sayarlar zahmetle kazanılandan.
Sizi dinleyen size öğretir, ilk atlayışını yapan paraşütçünün tecrübeli meselekdaşı iseniz.
Hayat artık herkesin kendi hayatı. Bir artı bir. Ve bir sürü bir artı birlerin birbirine artılanması. Ne doğru var ne eğri var üzerinde itiraz edebileceğimiz, farklılaşabileceğimiz. Hayat bir deney. Dünyaya salınıyorlar kozadan çıkanlar. Üzerine tartışılır bir doğru eğrisi yoksa insanların, bir dertleri olmalı. O dert de hoptirinam bir dertse, kardeşim otur oturduğun yerde, herşeye burnunu sokma, Mahkumsan, elin mecburi adın mahkum.
İnsanlık okulunda, nelerle karşılaşmadıkları değil, seninle karşılaştıklarına takar kazara aynı yıkıntının altında kaldıkların. Aynı çığın altında hemhal oldukların.
Oduncunun çınar altında kalmış ayağını keserek kurtarırsan, kendine şahit arama. Adam senden şikayetçi olmadan, halâ müteşekkirken kaç, ödül bekleme.
Ne kedinin kuyruğunu keserek kurtar ölümden, ne yangında yanlış kapı kırıp başını belaya sok, eğer müteşekkir olacağını bekliyorsan birilerinin.
Kendisinden hep şikayetçi karısını boşamaya kalkışmış da Nasreddin Hoca "yakışır mı sana, kırk yıllık karını boşamak demişler".
Onu kendiniz gibi bir beladan da kurtarsanız nafile.
İnsan olmak, dersini almak, yine almak, yine yine almak demek. Dersininizi kimlerden alacaksınız peki? Tabii ki dersini almamışlardan, alamayacaklardan.
Efendim.
Zorla güzellik olmaz. Ama zor O ise, güzellik de gerekiyorsa, kapışacaksınız. Ta ki ya o değişecek, ya da yollarınız ayrılacak.
Sizin değişmeniz de değişmemeniz de hatalıdır hevesli aşık'ın gözünde. Oysa siz: "Bu yol uzun, çetrefilli, dinle, ciddiye al, sonra kendi bildiğini oku. Buradakileri kendine zorlama. Ama zorlanma da. Gönlünden geçen bu değilse, bunu yapma!" diyebilirsiniz.
O, bitmiş binayı yıkıp yenisini kurmayı önerecektir. Malzeme sapla saman da olsa, zamanınız varsa, eliniz mecbursa, yıkın, sapla samana karışın. Karışın ama bu kez daha iyisini görüp de yıktırmışlıktan yeniyi yıkmak ister. Yine yıkın. Öylesini de böylesini de yapma gücünüz, bilginiz varsa, yapıp bozun.
Ummadığınız taş baş yarar. Ama ham ervahtan bir şey çıkmaz. pişmek, Pişmişin yanında pişmekten ibaret değil, nasıl pişildiğini de görmek. Kendini geliştirmek erkan işi. Somun pehlivanı hangi ayağa dalarsa dalsın karşısında bir karşılama vardır. hatadan da öğrenilir. Fırsat bulunursa. Uçaktan atlayacaksan, şansını zorlamayacaksın.
Geri dönüşsüz işlerde bildiğini okuyan ukaladır. Nefesini tüketen hoplayan zıplayan değil. Bazı mesleklerde bırakırsın düşer. Damdan düşmekten beter düşüşler vardır, düşüşe bırakmak evladır. Öyle düşüşler vardır ki, kılına zarar gelmez ama bırakamazsın. O düşüşü biliyorsan, uyaracaksın.
Çocuklar düşe kalka büyür. İp cambazı düşe kalka büyüyemez. En azından ip cambazlığında.
Seni esir eden sana esir sanar daha da isyan eder tecrübene. Mimar sensin, köle de sensin. Patronun harcı karan. Ne desen nafile. Dinletemezsen, ısrarda mecbursun, ukala kölenin çıkışı zordur. Hele seni esir alan, senin tecrübeni dayatma görürse.
Ne esarete düşme diyebilirim, ki düşülür. Ne de kaç kurtul diyebilirim. Kaçıp kurtulamazsın, yollar kesilmişken. İsyan da edemezsin, salgın bir hastalıkta iyileşseler seni otelde yakacak birilerinin tabibisindir. Ne yapsan bir kulp bulacaklardır. Doğrusuna direndiklerinde, inat edeceksin bazan, bazan da edemeyeceksin. Ettiğinde, dediğin olsa bile, demediğini bilemezler ki. Zahmeti büyük sayarlar zahmetle kazanılandan.
Sizi dinleyen size öğretir, ilk atlayışını yapan paraşütçünün tecrübeli meselekdaşı iseniz.
Hayat artık herkesin kendi hayatı. Bir artı bir. Ve bir sürü bir artı birlerin birbirine artılanması. Ne doğru var ne eğri var üzerinde itiraz edebileceğimiz, farklılaşabileceğimiz. Hayat bir deney. Dünyaya salınıyorlar kozadan çıkanlar. Üzerine tartışılır bir doğru eğrisi yoksa insanların, bir dertleri olmalı. O dert de hoptirinam bir dertse, kardeşim otur oturduğun yerde, herşeye burnunu sokma, Mahkumsan, elin mecburi adın mahkum.
İnsanlık okulunda, nelerle karşılaşmadıkları değil, seninle karşılaştıklarına takar kazara aynı yıkıntının altında kaldıkların. Aynı çığın altında hemhal oldukların.
Oduncunun çınar altında kalmış ayağını keserek kurtarırsan, kendine şahit arama. Adam senden şikayetçi olmadan, halâ müteşekkirken kaç, ödül bekleme.
Ne kedinin kuyruğunu keserek kurtar ölümden, ne yangında yanlış kapı kırıp başını belaya sok, eğer müteşekkir olacağını bekliyorsan birilerinin.
Kendisinden hep şikayetçi karısını boşamaya kalkışmış da Nasreddin Hoca "yakışır mı sana, kırk yıllık karını boşamak demişler".
Onu kendiniz gibi bir beladan da kurtarsanız nafile.
İnsan olmak, dersini almak, yine almak, yine yine almak demek. Dersininizi kimlerden alacaksınız peki? Tabii ki dersini almamışlardan, alamayacaklardan.
Efendim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)