10 Şubat 2010 Çarşamba

Kavl Meselesi

Aşkta taraflar, tekyanlılığın yerini karşılıklılık almaya başlayınca kendilerinden bekleyebileceğimiz, niteliğinden kaynaklanan meşruluk iddiası da taşıyan beklentiler içine giriyorlar; bazı önkabul ve (felsefî anlamda dikkate şayan) önyargılara başvuruyorlar .

Karşı tarafa güven, karşı tarafın bir duruşu taşıdığı önkabulü aşık’ın eyleminin desenine, çiçeklenişine omurga oluyor. Bir beklenirlik, beklenebilirlik, bazı kurallara uyuş, karar vermişlik, sözünde dururluk karşı tarafa yazılıyor.

Aşkın tektaraflı halinde maşuka tereddüt, sırt dönüş, kadirbilmezlik yazılabilmesi aşık'ın naivitesinin (cahilliğinin) eseri değildi. İnsan bilgisi, tecrübesi ve ahlâkının arifane ve edebî bir karikatürü ile karşıkarşıya idik daha çok.

Tecrübe, hayat bilgisi, kavramın kendi sınanmışlık tarihi ve mirası insanın kendine güven kurma çırpınışında hassas ama temkinli, kırılgan ama daha geniş bir bütünleşme sürecinde olgunlaşmaya açılıyor, hakikatte.

Aşık'ın aşık ahlâkından, karşılıklı aşka ilerlemesinde ilk dikkat çekici fark karşılıklı beklentilerinin söz konusu olması.

Aşık karşı tarafa sınanmalar öncesi de güveniyor, bu aşık olarak maşuk için de geçerli. Kuşku ise bir azap.

Maşuk da aşkta taraf. Aşkın bihaberi, yalnız sultanı değil artık. Karşılıklılık saltanatın gölgesi, şartı, muhakeme alanı gibi.

Detaylandırmayı, (aşkın) kavramların(ın) her yönünü kurcalamayı şimdilik ihmal ederek acemi, tecrübeli, sınanmış, sınanmamış her duruş sahibinin benzer kalıplara uyduğuna dikkat edelim.

Güven temkinini bırakma sınırına geliyor, hayatının ipini karşı tarafın eline bırakarak tırmanıyor aşık bir bizoluş’ta, karşılılıkta, ahlâk ipiyle inilmiş hukukta. Kendisinin sevilmesini beklemeyen, sevildiğinden daha fazlasını addediyor artık.

Güven karşı tarafı tanımışlıkta, tanımamışlıkta, tecrübeden bakmada, tozpembe bir ufukta yolunu kaybetmişlik halinde, ilk elde hayat ipini başkasına verebilme işi. Sırtını dönebilme, sırt verebilme.

İp koptu muydu olacaklar belli, belli ama, karşı tarafın sınanmasından daha büyük bir heyecan kendi güven hayatını yaşamak. Güven yitirmekle sonuçlanacak olsa da güveni yaşamışın, güvenmeyi yaşamışın güveni yitmesinden konuşabiliriz artık.

Tecrübe tüm durumlar için tecrübe değil, tecrübeye açıklık hali demiştik defalarca, Gadamer'e de göndermede bulunarak. Tecrübe, hem başkalarından öğrenmeyi içeriyor hem de kavramların ve insanlık hallerinin tarihi gelişmişlik ve şekillenmişlikleri içinde kendini sunabiliyor.

Aşk praksisinin en naif hallerinde bile bir kavl, söz vermişlik, paylaşılan bir normativite devreye giriyor. Beklentilerimiz bugünün populerkültürel kültürsüzleşmesinde kayıtsızlaştırılarak ve egoize edilerek pıstırılsa ya da azdırılsa dahi her daim devreye giriyor. Kavramın demeyelim, kavrayışın, praksisin, hayat bulmanın her canlanışı, ete kemiğe bürünmesinde, insanî ilişki olarak devreye girmesinde karşı tarafa ve ilintililiğe bir norm yazılıyor. Bu normativite bir tehditden çok insanlaşmanın şemasını ele verişi.

Kuyuya inerken çıkrığa ve çıkrığı tutan ele güvendiğimiz kadar, kendimize de güveniyoruz. Çaresiz kalmayı göze alabilecek bir başka çaresizlikle belki, inerken.

Kuyuya bin kere inmiş, bin kere ipi kopmuş, bin kere çıkrığı dağılmış, çıkrıktaki eli bin kere yitirmişin tecrübesi, şımarıkığı ya da tevazusu ile değil, o güne kadar yaşadıklarımızın o günden sonrakilere dayanak olacağı umudu, temennisi ile. Temkin tereddütün tevazusu, arifanesi, kaderine açıklığın, risk alabilirliğin, razı olabilirliğin inisiyatifliliği. Risk almadığımızda rolumüzü, kendiliğimizi yitiriyor gibi oluyoruz, risk aldığımızda kendimizden olabilecek olsak da rolümüzden olmuyoruz. Riske atarak azanmak durumunda olduğumuz öncelikle kendi anlamlanışımız.

Kuyuya bin kere inmiş olan bile aslında, her kuyuya inişin, her doruğa tırmanışın, her yeni halin yeniliğini, farklılığını bilir. Hayreti şaşkın işi olmasa da, şaşkınlığın kaçınılmaz olduğunu kabul edebilmenin tecrübesindedir. Hale razı oluş yapılacağı bulma çabasının içinde oluştur da. Eşiğe takılmak veya dar kapıdan geçmek suratına çarpılacak kapısı bile olmayana zorlayacağımız fiiller değildir.

Acemilik her daim hakim yanımızdır. Tecrübe en aceminin de, en tecrübelinin de açıldığı sonu gelmez ufuktur. Tecrübeli insan kaşarlanmaz, hayatını eskiterek yeniler. Bilgelik, olgunluk hep yeni oluştur, masum kalıştır. Söyleyeceği yeni bir şeysiz kalamayıştadır.

Bilgelik aktarılır. Tecrübe edinme aktif bir çabadır. İnsan olma çabalamalarının çoğunda tecrübenin, toplumsal tarihin, insan oluşun toplumsallığının temelleri verilidir. Sona götürücü, sonlandırıcı anlamıyla değil, hale açıcı, insan(lıkta) tutucu anlamlarıyla.

Her ilişki ve alâkada bir kavlden yola çıkıyoruz, farketsek de etmesek de. Verilmiş söz, aşkın sözü, sözün sözü, yükümlülüklerin sözü.

İster kalubeladan, levhimahfuzdan ister başka bir noktadan dilin dünyada şekillenmelerinden yola çıkarak temellendirelim, hayat dünyamızın diskursivitesi bir söz vermişliği insanî praksisin hamuruna kaynaştırıyor.

Nereden başlatacağımız konusu sadece teknik bir mevzu, söz ilk ele alındığı şekliyle diskursiv, dilsel olmayabilir, ancak kavlin de her anlamıyla diskursif olmadığını bilerek.

İnsanî bilgi, kavrayış dünyalılığı, zaman ve mekanda yerleşikliği, faniliği ve sınırlılığı, diskur(lar) içinde konuşmayı öngörüyor. Üzerine bilerek, kavrayarak konuşulamayacak olan üzerine nasıl konuşulacağını konuşmayı yasaklayabilecek, gereksiz kılabilecek bir cehaleti şart koşan bir insan marifi ve marifeti yok.

Bir yerden bakarsak bir söz vermişliği, bir başka yerden bakarsak (diskursiv anlamıyla değil!) bir sözü, bazan birinden birisini bazan ikisini de öngörüruz, her insana, eşyaya, hale, duruma yöneldiğimizde (insan) yüzümüzü döndüğümüzde, eylediğimizde ve eyleştiğimizde yani birbirimize güvenerek sırt dönebilmenin hukukuna açılabildiğimizde.

Cahilin arif, arifin cahil kadar önkabulleri var. Eylediğinde öngörülen, yazılı, kazılı olan var. Bu yazılılık, kazılılık insani praksisin otomatiği, değişmezliği, üzerinde çalışılamazlığında değil, hergün yeni bir şey söylerliğinde, insiyatifliliğinde, eylerliği ve işlerliğinde yazılı, kazılı.

Kaderi özgürlük, özgürleşme olan insan deseydik de bunları kastederdik. Hürriyet inderminizm gerektirmiyor diyenler de haklı. Kimin ne dediği, ne kavramda, ne yaftada. Kavramla konuşuluyor, ama, anlayışla anlaşılıyor, anlayışla anlatılabildiği kadar.

Kavl meselesi yalnızca aşıkların sorunu değil, arada bir geri dönüp üzerine düşüneceğiz.

(bitmedi, düzeltilmedi, yanlışlar, tekrarlar olabilir, iş güç arasında kaleme almaya çalıştım, olmadı. Üzerine çalışılacak bir not olarak okunmalı. Efendim.)