13 Kasım 2011 Pazar

Umutsuz

İnsanların umutlarını yitirmeleri, gelecek için çabalamaları, sabretmeleri, didinmelerinde de bir sönüş gibi görünse de, her zaman için öyle değil.

Ne yapsam nafile deyiş, bir insan ömründen hayatı okumaya çalışma işi de. Başkalarının tecrübesinden edinilen ezberden daha farklı bir yol izleyerek hakikatini bulan, kendisini sınayan bir duruş da umutsuzluk.

Umutsuz, ne yapsam boşuna der, ama, yine de der, teslim olmaz. Teslim olunmayacağa teslim olmaz. Elinden geleni yaparak yenilmek, çaresiz kalmak ister.

Sabun köpüğü gibi bir umuttan, hayatla sınanan, ama ufku insanlığın ufkuna dönüşememiş insanın karamsar emektarlığı daha umut verici. Aslolan gayreti, emeği hedefin garanti edilebilirliği üzerinden devreye sokmamak. Faal, düşünceli, sorumlu, sevecen, eleştirel, hoşgörülü, titiz olmayı gelecek tasarımının gerçekleşebilirliği üzerinden iç pazarlığa mevzu etmedikçe insan vasrın umutlu ya da umutsuz olsun.

Dünyadaki hayatımız kırıllgan bir zeminde, kaygan bir yolda ilerliyor. Umut ya da umutsuzluk bir çok anlamıyla, bir çok biçimiyle ve farklı farklı ahlaklarıyla karşımıza çıkıyorlar.

Karamsarlığın hayatı yutan, çevre hayatları söndüren bir karadeliğe dönüşmesi ise etraftaki hayatın, hayatların insanlara umut verememesi, bir ortaklık, dayanışma, anlaşılma, onaylanma, kabullenilme süreçlerinin işlememesi ile alâkalı.

İç karartıcı, egoist ve sığ iyimserliklerin dengelenmesinden farklı bir şey değil karamsar ideolojinin, karamsar ezberin hakikate çarpılması.

Hayatın bin bir halinin, insanın faniliğinde, herkesle ortak imkan ve imkansızlıklarımızda anlaşılır kılınması, herkes gibi insan, her hangi bir yerdeki insan olduğumuzu öğrenmemiz, paylaşmamız yeterli değil. Bunu hayata bakış, hayatlanma, yaşama gelenekleriyle, perspektifleriyle, ufuklarıyla da buluşturmamız gerek. İnsan oluşun nesiller içi olduğu kadar nesiller arası bir çaba olması, explicit tarih bilinciyle değil, yaşama sevinciyle, hayat tarzıyla aktarılmakak durumunda. Hiç bir yalnız neslin kendi başına çözemeyeceği bir sorun çözüm ve bakış tarzı geleneğinin eleştirel aktarımda olmasıyla mümkün.

İnsanın faniliği üzerine dayalı karamsarlık toplumsal dayanışmayla, toplumsal dayanışmanın bazı kurumsallaşmış halleriyle karşılanır. Ancak insan gene de fanidir. İnsan gene de kötü bir anlamı olmasa da, son tahlilde yalnızlıktır. İnsanî yalnızlık kötü bir şey de değildir. Sorumluluk, özgürlük bu yalnızlığın ifadeleridir. Yalnızlığın cehenneme dönüşmesinin önündeki engel de dayanışmadır.

İnsanlar bir birlerini unutabilir. İnsanlar kendilerini dahi unutabiliriler. Ne çaresizlik kötüdür tek başına, ne de her şeye bir çare bulunabileceği gayretliliği. Mesele, işe gelmeyecek sonuçlara katlanabilmektedir.

İnsanlık dünyasında umut dibe vurmuşsa yalnız aşk değil, insanlık da dibe vurmaktadır, bunun bireylerin umut umtsuzluk tecrübeleriyle alâkası yoktur.

Gayrısafi milli hasıladaki artışa inandırmak gibi şeyler değildir umut vermek. İnsanca bir hayat yaşıyabileceğine, bir değer taşıyacağına ve taşıdığına inandırmaktır insanı.

İkna edici bir söylem aramak, umudun ikna odalarını kurmak, ütopyasını iyi pazarlamak değildir yapılması gereken: Başkalarıyla birlikte hayatı hayat olarak görmektir, öncesi ve sonrası olan. Bizden çncesi ve sonrası olan bir zincirde özgürleşebilmektir.

Hayat can yakar. Hayat yürek hoplatır. Hayat iyi kokar. Kötü kokar.

Hayat güzel de şu işkencehaneden hiç çıkamayacağım gibi geliyor demişti bir arkadaşım. En kötüsünün başkalarına değil, bize gelmesini isterdik eskiden. Elimizdekinden, ayrıcalıktan utanmak istemezdik.

Kırıntıdan da güzel aş yapılır. gerisi biraz zevk sorunu. Elindekini çarçur eden gene sizin kapınızı çalar, elinizdekine göz koyar.

Elinizdeki ne olursa olsun, ama sizde biraz ihtimam olsun.