20 Eylül 2011 Salı

Kendisini Seçmek

İnsan kendisini seçse ne olur? Yapacakları varsa, insanlık için bir sözü, emeği, tavrı önemliyse kendince ya da başkalarınca, insanın kendi hayatını alıp gitmesine sıcak bakabiliyoruz da.

Bugün en eleştirel akılların bile aklına getiremediği bir kavram var: Ötekisi. Hem de ukalaca "ötekilik" ve "ötekileşme" kavramımsılarını ağızlarında pelesenk ettikleri halde.

Ötekisi, ötekileştirilenle kendisini anladığında insan, kendi farklılığının, biricikliğinin avukatlığını yapmakta sadece. Hem kavramla vurgulanan bu değil, hem de öteki ile yüz yüze, göz göze, kalp kalbe oluş bu değil.

"Birlikte oluş" kendi ihtiyacının buyruklarıyla tanımlandığında karşı taraf sadece bir araç. Ötekileştirilmekten yakınan, ötekisinin sömürge valisi çoğu kez.

İnsanın kendisini, kendi yapacağını, kendi yolunu seçmesi kötü bir şey olmak zorunda değil, bu kendisi oluş sosyalize bir kendisi oluş ise.

Yalnızlık, dünyayı yalnız bırakıştan da ibaret çoğu kez. Dünyayı gören aydın/insan yanındaki hayatın, bakışın, anlayışın ufkun farkında değil.

Evini arayan yalnızlıkla, evinden kaçan yalnızlık aynı şeyler değil. Evden kaçış kendi başına olumsuz bir şey olmasa da, ev zulmü veya baskıyı değil de başkalarıyla birlikteliği simgeledikçe evsiz kalmışlığın içini boşaltan bir yönelim.

Kendisini seçmiş bir insanı seçmek kendi gerçekleşmesini seçmiş bir insanı seçmişlik, kader arkadaşlığı değil çoğu kez. Bir bencilliğe gölge olmak, omuz vermek, kapı açmak.

Bencillik, başkalarının bencilliği ile karşı karşıya gelerek kendisini gözden geçirebilir mi bilemiyorum. Bencil karşı karşıya gelişlerden de kaçmanın ustasıdır çoğu kez.

Ustalık dedim. Başkaları ne kadar silik ise birisi için, başkaları ne kadar kendi işine yaradığı, işine geldiği kadarsa o kadar usta acemiliğinde.

Aynada yüzünü gören, başkalarının gözünün içine bakmışlardan değil artık.