30 Eylül 2011 Cuma

An'ı Değil Yanan Câm'ı Öper Aşık!

Aydınlık içimden geliyordu, doğudan değil.

Bir kere "hemen şimdi!" dedikten sonra vazgeçsem de hemenşimdilicilikten, yönümü aradım durdum hep.

Alçak mıyım, yüksek miyim; aşağıda mıyım, yukarıda mıyım bilemez oldum. Bilemez oldum sağım neresi, solum neresi. Güneşim nerede batıyor, nereden doğuyor?

Birisini öpmeden önce acılarını, acıyan yerini öpmeli insan, ulaşabilirse, aklına gelirse, oluşundan kaçmazsa.

Ey ayak sürüyen yanım, safram sanmaktaktaydım seni, azık çıkınımmışsın, yol gösterenimmişsin.

Yanardağların pırıltısına, kaynayan elmasa kapılmadım. Uçurumlarda patikalar buldum, dalgaların üzerinde kaydım, Zındanda dehlizler buldum, karanlıkta da gördüm.

Gün ışığı cama vuruyor. Gelmem Gün Işığı boğazım ağrıyor! Çok yorgunum! Şakaklarım zonkluyor!
Sana mucizeni göstermem mi gerek, her şey sadece içimden geldiği için öyle olsa bile?

"Her şey bana yansısa bile, vaktim yok bana dönene bakmaya!" dedi Güneş: Her şey, benim de sadece içimden geliyor! Seninle oynamak, kendiliğimden gelen bir şey. İçim karanlık. Karanlıklar patlıyor! Karanlığım patlıyor!

Peki Güneş, bekle, bir duş alayım! Giyinip geliyorum!

Traş falan olmayacaktım, olmuş olacağım, işitildiğinde olduğumun gerisinde kalacak söz.

Sözüm. Verilmiş sözüm.