5 Haziran 2008 Perşembe

Aşk Nedir?

Aşk başkasının, başkalığın önünde eğilmektir, başkasına önceliktir, önceliktedir.

Aşk karşısında kendimizi düşünemediğimizedir. İhtimamın kural olmaktan, ya da ayrıcalık olmaktan çıkması, rûh hâli ya da hâlimizin ihtimama ve ihtimamdan yönelmesidir.

Aşk bir körlüktür, körleşmedir, Sevgiliden başkasına kapalılıktır.

Kendi çıkarına, asgarî faydasını dahi gözetmekte zorlanmaktadır aşık. Erafını unutabilmektedir ham aşık.

Aşk olgunluk işidir, olgunlaştırdığı kadar. İnsanlık işidir, insanlaştırdığı kadar.

Aşk bir uyanıklıktır, başkasına açılmaktır, farketmektir, keşfetmektir, hayran kalmaktır; aradığını bulabilmek, görülmezi de görebilmektir; Mâşuk'un fazlalıklarını, yani kabuğunu soymak, kusurlarını giyindirmektir.

Aşk kendinden geçmektir. Yar ile mest gezmektir, sarhoşluktur, fazlası haram olsaydı dahi hoş görülürdü.

Âşık aşksızlığı yenik düşüren, meşâleyi yanık tutandır. Köklü toplumlarda Âşık közü canlı tuttuğundan dokunulmazdır.

Aşk, kendini bulmaktır. Başkaları içinde oluşu, başkalarının hayatlarını görmemezlikten gelemez Âşık. Dünyasını, komşularını, yaptıklarının cevabını, beklenileni ve beklediğini, bir arada oluşun nasıl işlediğini farkeder, bakar, başka gözle bakıldığını, okunduğunu bilir. Anlar, anlaşılmayı hedefler, anlatmayı dert edinir, açıklamalarla meşki telef etmez.

Aşığın Mâşuktan başkası olmasa bile, Mâşuk'un başkası vardır, kendisine bakan.

Diğer başkalıkları görmemesi, kendi inadından, duruşundan, talebinden vazgeçememesi aşkla insanlığın aşka getirilemeyeceğine de işarettir. İnsanlığı insanlık başlangıcındadır. Çiğdir. Pişer, pişmeye yatkınsa. Yoksa, kavrulur gider, ya da daldan dala fırından fırına, ateşten ateşe savrulur.

Aşk bir terbiyedir, kültürdür. Âşık dertleri okuyabilendir, dertliyi okuyabilendir, başkalarından öğrenebilendir, duyarlıdır, açıktır.

Koparıp kaldıran değildir Âşık, kenardan geçebilen, vazgeçebilen, ön açabilen, kendini feda edebilen, ama Mâşuk'un bülbül yaralayan dikenine de küsebilendir. Dinleyebilen, hesaba katabilendir. Hesaba gelmeyense Sevgili, Sevgiliyi yorabilendir aşkıyla. Yola koyabilendir. Yola çıkarabilendir. Gemiyi en son terkedendir. Gitti mi ömür boyu gider. Kaldı mı ömür boyu kalır. Hem gider hem kalır. Kendi gider, izi kalır.

Âşık küçümsendiğini görür, küçümsemez. Ve bu küçümseyici gelir Mâşuk'a. Mâşuk karşılık vermeyendir, zalimdir, haspadır, oynaktır şiirimizde. Âşıksa Mâşuktan çok sızıyı sevendir. Bu bir nüktesidir Âşık'ın. Ama bir hakikati de vardır: İnsanların kendilerinde farkedemeyeceklerini bile öne çıkarır, havalandırır Âşık, ham'ın düşüşünü görür ama dilemez, aşkın uğramadığı bahçeyi havalandırır, velveleye yol açar, kendi köşesinden.

Birisini sınayacaksan aşkla sına. Âşık küçümseyen Mâşuk sevilmeye teslim olmayandır, olamayacak olandır. Havalanır, dağılır gider. Sevilmeyeceği sevmek, çöl yeşertme işidir. Sevileceği sevmek kolay iştir. Sen sevmeden o yolunu açar, anlar, anlatır. Sevilmeyecek olan kapanır, dikenlenir, havalanır, kelepçeler, dayatır, yönetir, karşısındakini hayatsız bırakır, yalnız kendi hayatına tabi kılar. Âşık da, Sevilecek Olan da kendilerini anlatırken insanlığı konuşurlar, kendi tavizsizlikleri bile insanlıkla uzlaşmışlık, yani insanlığı hesaba katmışlıktır. Yarışları fedakârlık yarışıdır. Pazarlıkla geçen aşk hayatı, pazarlığa aşktır.

Tensel aşkla manevi aşk ayrılıyor, saçma. Ayrım zaten ayrı kelimeler, kavramlar oluşlarından gelmekte, ama, ikisinde de aşk aynı: Başkasını önceleme, başkalığı önceleme, ötekine, ötekiliğe ihtimam ve selamlama. Aşk aynı, Âşık aynı, Mâşuk farklı.

Yeni tasavvuf edebiyatında Tanrı insanlaştırılıyor adetâ. Ya da eskisinde olangidenden de fazla insanlaştırılıyor. Bizim sevmemizi bekleyen, bir beklentisi olan bir Sevgili gibi. Hallerine naz, sınama ve eziyet yazılıyor. Yanlış. Rahman, Rahim, Esirgeyici, Bağışlayıcı, Anlayan, İkram Eden, Hayat Veren, Müşfik olduğu unutuluyor. Edebiyatta insanî olanla teşbih yapılabilir, ama insanî olan sıfatlar İlahî Aşk'ın özellikleri gibi kuramlaştırılıyor, edebî olan zaten varolagelmiş insanlaştırmanın hizmetine giriyor. Tanrı, adil olmayana da adil. Tanrı, hiç kimsenin sevmediği, aşağıladığını da sevebilen. Tanrı bir çıkarı olmayan, bir statü peşinde olmayan, hakkaniyet sorunu olmayan. Önünde çakıllığını bilen bir çakıl da, inciliğini bilen bir inci de eşit. Bilmeyen de eşit. Kimi bilmeme had bilme işidir, kimi bilmeme had bilmezlik, bunları eşitiyle eşitleyen de yalnız O.

Güzel bir yanı için Âşığı aşağılamayan O. Âşık, yani Hak Âşığı, bir nesneye aşık değil, bu konuda son dönemde yazılanlar genellikle tüyler ürpertici. Hak aşığı, bir ayrıma varmışlığı olan, bir farketmişliği, farkındalığı olan insan. Bir hayatı, hesaplaştığı ufku, üzerine titreyip düzelttiği, eleştiriye yani düzeltilmeye açık tuttuğu duruşu olan bir insan. Adil, anlayışlı, müşfik; mazlumun yanında, zalimin karşısında; doğruyu söylemekten kaçınmayan; ölümden, kalımdan, zulümden korkmayan; zalimlere tutunmayan bir insan. Talana, yalana, eziyete, sömürüye, tepeden bakışa, hakikatsizliğe karşı çıkan insan. Yani giyindiği hırka sağlam olan insan.

Hak aşığının gücü, görüldüğünü, farkedildiğini bilmesinde. Çarmıha gerilse, yüzüne tükürülse doğrusu eğri yapılabilecek birisi değil. Dik başlı gelebilecek bir boyun eğiş, nereden baktığınıza bağlı.

Titrek sanılabilecek bir alttan alış, yufka yüreklilik var duruşunda mazluma karşı. Kendine karşı haksızlığa göğüs gerişinde kaderci, neme lazımcı sanılabilecek bir sabır söz konusu, bakamayana göre. Ve müthiş bir öfke , celâl söz konusu yavruyu çakalın ağzından alan atılışında. İsteyen istediğini görsün. Ben gül bahçelerinin toprağını elden geçiren insanı görüyorum. Yaprakla uğraşmayan. Gül kokusunu sırtı dönük de alabilen. Yüzünü çevirmeden hakikate yönelebilen.

Mevlâna "hakikât derdi olanlar bu kitabı eline alsın" der.

Hakikatsiz kim aşık olabilmiş kim bu cihanda?