6 Haziran 2008 Cuma

Aşk ve Yalnızlık

Aşk eninde sonunda yalnızlık gibi görünüyor dediklerinize de bakarsak?

Olur mu? Aşk bir insandan. Kollektif bir eylem değil ki. Yani hem kendimize kavuşmanın, hem başkalarını görmenin, onların bize bakışını anlamaya çalışmanın yurdunda yaşayış. Aşkta yanılsama yok mu? Var. Aşkın duvarlara çarpanı, yol keseni yok mu? Var. Ancak aşkın aşk olmaktan çıkması ile ilgili bunlar. Aşkın kültürü, tavrı, duruşu, terbiyesinin noksanlığı.

Üç dört senede aşkın bittiğini okuyoruz, evliliklerde, sonra dostluğa dönüşüyor, yalnız yaşanan yalnız bırakan bir iş. Ne diyorsunuz?

Derin bir nefes alıyorum önce. Aşk "bir kimya" imiş. İstatistikler, biyokimyacılar şunu bunu diyormuş. Sonra dostluğa, alışkanlığa dönüşüyormuş. Bunu diyenler kimler? Konformistler. Hiç aşık olmuşlar mı. Köpekler gibi ulumuşlar mı? Sevilmeye layık olmadığı düşünülen bir insan için, aşksız bir insan için bile neleri var neleri yok köpeklerin önüne atmışlar mı? Derisiz dolaşmışlar mı? Karşı tarafın gözünün içine bakmışlar mı? Yataklarından ömür boyu sevdiklerinin adını sayıklayarak kalkmışlar mı?

Bunlar çekim duyabiliyorlar atraksiyon yani. Beğenebiliyorlar, birbirlerine bazı özellikler yazabiliyorlar. Ama birbirlerinin gözünün içine bakmıyorlar. Bir insanı tanımak, bilmek, ne yapabileceğini kestirebilmek, ne düşündüğünü sezebilmek, söylemeden anlayabilmek, anladığını söylediğine tercih etmemek, kafa karışıklığıyla yaşamak yorucu da olsa, ne müthiş bir şey. Anlamak, sözüne saygı. Anlamak ne olduğu, söylediği ne olacağı ile ilgili, bu gerilimde nasıl olacağının derdinden bakabilmek. Bir insanın ne olduğu ile projesi yani ne olmak istediği arasında at koşturabilmek, takılıp kalabilmek, bunalabilmek bu insanların işi mi?

Rahatlar. Çizgili pijamaları ve terlikleri ya da pijamasız ve terliksiz dergi okuyucusu kılıkları bizi şaşırtmasın. Rahatlar. Kalıplarını yaşıyorlar. Gelenekçi ya da geleneksizler kendilerince ama aynı gelenekten, gelenekselliktenler. Aşık, hayat dünyasının, kültürünün, terbiyenin derinliklerinin, inceliklerin dünyasının, özgürlüğün ve sorumluluğun, boyun eğmezliğin ve boyun eğmişliğin, yolda oluşun, kalıpsızlığın, açık ufkun insanı.

Kalıplar kötü mü? Hayır. O sayede tek başımıza yapamayacağımızı yapıyor, bulamayacağımızı buluyoruz. Bulunca da bunuyoruz o ayrı. Herkes ufka açılsa, dünya dünyalıktan çıkar. Stabil olanda, gezinenin çekirdeği var, desteği var. Gezinende hayatı stabilize edici irfan deneyim, hayatla sınama hayatta sınama var. Kalıpla yaşayanlar da hayatsız deneyimsiz değil. Ancak her deneyim de sonuna kadar deneyim değil. Aşık çizgiyi biraz daha aşıyor. Ama bir alanda konformist olanın başka bir alandaki tecrübesine yaklaşamayabiliyor da. Yani ne birisi herşey, ne de ötekisi hiçbirşey.

Aşkta bir heder edici, yalnız bırakıcı, çökertici yan yok mu?

Aşkta evet bir keder, bir melankoliye dönüşebilecek yan, bir saplantısallık var elbette. Çaresi? İnsanın bütünlüğü. Terbiyeden geçmişliği. sorumluluğu inceliği.

Kültürlü oluş kapıp koparma, ukalalık, lafazanlık, malumatfüruşluk değil. Hayata, hayatına incelikle hakim olma işi, attan her daim düşebilecek usta bir binici kadar. Kültürlü oluş, insan oluş! İnsan olmayana kültürlü demek arif ve maarif kavramlarını yakmaktır. Şimdilerde ukalâlara, çakallara, asalaklara, ömür boyu çalışmamışlara, acımasızlara yetişmiş, kültürlü insan diyorlar. Yeni üniversite idealimiz bu ve kültüre kontra gidiyor! Sömürge okulları mı kurduk, kuruyoruz 12 eylülden bu yana? Aşık insan yarım insansa aşk ne yapsın? İnsan bir bütündür. Her yanı aynı anda gelişmez. Bir yanı bazan öbür yanlarını körleştirir, ya da ileri çeker. Evet insan hayatında bir ilerleme, gelişme söz konusu, bunu bireysel hayatta hemen gösterebiliyoruz. Toplumsal hayatta var mı başka bir konu, ileride ele alırız.

Ancak yarım insan zaten yarım kalmaya da niyetli insan. Aşık olamayan insan, karşı tarafı düşünemeyen insan, bütünleşemeyen, kendini tamamlayamayan insan da. Bu konformist tavır değil. Vahşet. Hayatı deney haline getirmişlik, ama deneyden öğrenemezlik. Kitapları, eserleri kutsama, onları yazanları ise yakma işi. Bir yağma.

Bir yağma estetiği, iğrencin kabanın estetiği. aşkın topşumsallaştırıcılığına, yumuşaklığına, tevazudan bakışına aykırı. Üstelik monologcu, sosyalizasyona cahil ve halk düşmanı.

Yani aşık olarak kurtulacağız?

Şaka yapmıyoruz, öyle demesek de. Aşksızlık, komşusuzluk, başkasızlık bir dert, adeta son vebamız!

Diyorum ki, başkasını anlayarak bize bakışını anlayarak, kendimizi buluyoruz. (Anlama nedir ne kadardır sorunlaştırmayalım hemen). Aşık'ın duruşunda temel bir insani özellik var dikkat edelim. Yarım insanın, ukalanın, bay bayan imajların aşkı ukala, hava atma aşkı, fetihçilik, avını gösterme işi.. Aşkta ukalalık olmaz. Aşk tevazu işi. Önünde eğilme işi. Buna mı aşık oldun denilebileceğe karşı bile öyle. Maşuk av değil. Maşuk başkalarına ganimet olarak anlatılmak için edinilmez kapılmaz. Önünde eğilirsin. İsyan edersin. Çeker gidersin. Kendisi için istediğinden asla azını istemezsin, önermezsin. Kendisinde bulduğundan azını bulmazsın.

Esir almaz, hapsetmez, ama lakayt da kalmaz aşık. Aşık bazan kafayı yer, halıyı, çayırı ısırır, aşksızdan daha çılgındır belki ama, çılgınlığı aklıbaşında bir çılgınlık, ahl3aklı bir çılgınlık, ölüçülülüğün, had hududun çılgınlığıdır.

Had hudut aşılmaz mı hiç Efendim?

Bazan, bazı şeyler, mantığının sonuna kadar götürülür. Götüren, sınırları aşmanın ustasıdır, derisini de riske atar, riskini de. Usta değilse, insanlıkta tecrübeli değilse, en deli haline bile insanlığı sindirememişse, yine de yumuşak huylu bir yanı hakim olursa iyi meczup olur halk indinde korunur, değilse taşlanarak sürülür. Bu iş böyle, inancı bile sonuna kadar götürürsen, akıl gibi, bilim gibi, neyi sınırlarına taşırsan, taşlanma ihtimali doğar. Denge ve orta nokta her alanda kolay tutturulmaz. Anlaşılır söylemek içinse anlamaya başlamak lazım, bu kısmı da retorik, sanıldığından ciddi iş.

Aşk, yalnızların işi başka bir anlamında ama?

Evet, bireylerin işi en derin anlamında. Kaçışın değil, olacağını olmuşluğun, atılacağı atarlığın alanında. Oluş içinde, ama yok oluş içinde de.

Ancak, aşk yalnızlaştırıcı değil, başkasını açıcı. Aşık yalnız kalsa da, yalnız kalan bir öncü. Bir sınır nöbetçisi. Bir mayınlı tarla kuzusu.

Aşık üç dört senede usanmaz, uslanmaz diyorsunuz.

Diyorum ki, aşık, üç dört senede aşık bile olamaz. terbiye ömür boyu sürer. Aşkın terbiyesi ne çetindir. insanlık dahi insanı insanlıktan çıkarır, çivilerini çıkarır, ama yerine de oturtur. İnsan oluş, adam gibi adam, hatun gibi hatun oluş zaman ister, emek ister, didinme ister, mangal yürek ister ve de aşk ister. Aşk yolu bile aşksız olmaz. Aşkın kıvılcımı çakacak gözünüzde.

Aşkın metafiziğine doğru mu gidiyoruz?

Hayır, edebiyatına, kültürüne, geleneğine, lafzına, hakikatine. Söylediklerimiz ontolojikten çok ontik olanın alanında olabilirdi, emin değilim, çünkü, ben başka bir yerden temellendiriyorum. Bir bilinmeyenden. Herkesin bildiği yani: Geleneğimiz! İşin başındayız. Analitik olarak yerleştirme sonraki iş.

Son bir soru, İlahi aşk dışında bir devamlılık görülmemekte iken siz hepsine devamlılık yazıyorsunuz.

Şimdi bazıları ilahî aşkı da insanî aşka uyduruyorlar. Naz şu bu gibi kavramlar. Bazıları gerçekten yerinde ve güzel kullanılmış bir diyeceğim yok. Ancak sadece edebî sanatların devrede olduğunu, mecazî okumasını bilmek kaydıyla. Ben tersine diyorum ki, manevisinde de manevi olmayanında da aşk karşısındakine öncelik veriştir. Bunu başka söyleyenler de var, vardır, ilk ben değilim, olamam. Ancak evet, bu konudaki iddiasallığı çıkarabiliyorum ya da çıkarsayabiliyorum, iddiam büyük görünüyor bazan yani iddalı görünüyor iddiam, oysa hayat dünyamızı okumak yeterli. Bu anlayış zaten var, tasnif et, eleştir üzerinde düşün. Düşünmek ille de bu değil, bunu bir yöntem olarak sunmuyorum. Aşık, yoldadır. İhtimamın yolunda, karşısındakini okumanın dinlemenin anlamanın yolunda. Dinleyerek bakar. Bakarak da dinleyebilir. Görmeyebilir de. Görülmeyeni de farkedebilir. Başka bir dikkatin hayatı(ndayız).

Aşıklık tek yanlılık da oluşturabilir. Bunlar mevzumuz değil. Burada aşkın aşık'ı içe çekebileceğini reddetmiyorum. Ama dışa açık olmamanın sonucu değildir, çekilme. Tartışmaya çalışalım fırsat buldukça.