6 Haziran 2008 Cuma

Aşkta Hukuk, Özveri, Karşılıklılık Üzerine

Aşığın hakkı yok mudur?

İnsanın ne kadar hakkı varsa aşığın da o kadar hakkı vardır. Aşık hakkı aşk'ın değil, "ilişki"nin alanında söz konusudur. Sevilenin yükümlülüğü değildir, insanlığıya, insanlık imkânlarıyla , hal ile alâkalıdır. Aşık'ın hukukunu gözeten toplum ise, aşk'ın kültürünün beşiğidir. Maşuk, hakkaniyet adına her sevenine gül yüzünü göstermez. Seven, kendi adına sever. Sadece sevdiği için zulme uğratılması insanın elbette kabul edilir değildir.

Aşığın incitilmeme hakkı yok mudur?

Hayır, yoktur. İnsanın, incitilmeme hakkı vardır. Ama, insanın incinerek insanlaşması da söz konusudur, inciterek değil. Bu, eziyetin hoşluğundan değil, insanı tanımak, hali tanımak, tecrübelere tecrübeler eklemek, çaresizlik hallerini görebilmek için gereklidir.

Aşığı incitmeyecek sevgili ne mümkündür, ne de gereklidir. Mümkün değildir, aşk karşılıksızlık üzerine kurulur. İncitilmeyen aşık varolabilir, ama karşılıksız aşk kadar karşılıklı aşkda da her şey yolunda gitmez, insanlar anlama anlaşma özürlüdür, sonsuz tecrübeleri yoktur, sevgi şımartır da bazan, havalandırır, uçurur, yere kapaklandırır, ve de uyandırır.

Aşk umutsuz bir vaka gibi görünüyor?

Karşılıklılığın, hakların alanı iki insan arasındaki ilişkidir. Yani ilişkide ve ve ilişkiden beklenti olur. İlişkiyle "seviyeli beraberlik"leri, cinselleştirilmiş iletişimleri yani iletişim bozukluklarını kastetmiyorum. İlişki, iki insanın bir biriyle bir beraberliğinin, hukukunun olması durumudur. Bu ister dostluk, ister aşk, ister evlilik, ister arkadaşlık olsun. Buradaki "aşk" başka bir anlamıyla kullanıldı: İki insanın arasındaki çekim, sevgi, yakınlık üzerine kurulu bir hukuk, bir ilişki.

Aşk, karşı tarafı yükseltme, öncelemedir. Bazı felsefeciler nesnelikten çıkarma derler belki buna ama eksik olur. Neyin öznesi, hangi anlamda olduğu açıklansa da birbirinden bağımsız alanların baskısıyla bu kavrama giriliyor. Özne nesne kavramlarını bu aşamada fazla kullanmak istemiyorum. Ancak gerek yabancılaşma konusu, gerek monolojik bir anlama anlayışının eleştirisi olarak ileride özne nesneden çok intersubjektivite sorunu olarak, öznelerarasılık sorunu olarak da tartışmaya çalışalım. Şimdilik kavramların kendilerinde, aşk'ın sorunlarında kalalım.

Aşık maşuku kaybedebilir. Maşukun haberi dahi olmayabilir. Ancak aşık kendini kazanır. İnsanı öğrenir. Başkasını önceleyerek, başkasının bakışıyla kendine bakmayı öğrenebilir. Burada empati sorununa giriyoruz. Aslında kavram, burada söylenebilecekleri kapsamaktan uzak, ama tartışma alanı buralarda bir yerde. Bu konuya da ilerde dönelim, bu bağlamda tartışalım. Hem Husserldeki ele alınışı ile öznelerarasılığı anlaşılır kılamadığını Theunissenle birlikte söyleyelim, hem de daha ayrıntılı ve karmaşık öznelerarasılık kuramlarının kişilik ve bireyselliği açıklasalar da empati kavramını gereksiz kılmadıklarını gösterelim.

Sevgilinin farkedemediği, kıvrandırdığı hatta zulmettiği aşık kendisine türlü gözlerle bakmayı da öğrenir, karşı tarafı esiri görmemeyi de: Yani nesneleştirmez. Ama nesneyi özne yapmaz aslına bakarsanız. Kendisini geliştirir, özne tarafını, sorumluluk tarafını, bakan gören, anlayan, sezen tarafını. Eyleyen tarafını.

Sevgili yiter, ama kendi insanlaşması kalır. Yani ele geçen, elde ettiği, kazandığı daha çok kendisidir.

Aşk diğerkâmlık mıdır?

Egoistlik değildir, Efendim. Evet bir ölçüde diğerkamlık olabilir, ama bir kulluk kölelik işi değildir. Yönelmenin bir yanının öne çıkmasındandır bu insanın bütünlüğünü yaklaşımlarındaki diğer yanları, adalet istencini, kendi ahlakını yani sorumluluğunu terketmemesini getirmez. Aşık meslekten aşık değildir her daim. Meslekten aşık da daha az diğerkâmdır, daha çok aşkın, hayatın, sözün, insanın tecrübesini aktarandır. Daha az diğerkâmlık daha çok egoistlik değildir. İşi bir çeşit metaaşktır diyelim, biraz nükteyle de olsa.

Kul lafzı çok geçer ama edebiyatımızda?

Evet ama, sanatla söylenir. Metafor, eğretileme vesaire. Kulluk tanrıya olur. Ama bunda da kölelikle karıştırılır. Kulsun ama kul olduğun seni geçmişinde, anında ve geleceğinde bilir, görür, anlar. Mecazi anlamında bir ihmalkâra yani görmeyene, anlamayana, halden bilmeyenedir. Her zaman olmasa da latiftir. Bazan gerçekçidir. Bazan hakikatinden, bazan ahlâkından bakılır.

Aşk bir kaçış, mazoşizm, ruhsal bozukluk mudur?

Olur mu? Aşksızlık bir belâdır. Başkasızlıktır. Anlayışsızlıktır. Tevazu yitimidir. Aşk pişirir, olgunlaştırır, insan eder, işgalci değildir, esir almaz, ele geçirmez, muhabbetini sunar, bazan kendini sunarak incitmez bile. Gül yaprağına düşen damla bile değildir ağırlığı, eziciliği. İhtimam kime ne kaybettirmişmiş?

Aşk ahlâk bozar mı?

Aşksızlık ahl3ak bozukluğudur desek yanlış mı olur? Aşk kimseye zarar vermez, korur gözetir. Aşık ele geçirmeye çalışmaz ki şehvet edebiyatı diyelim. Aşık sever, korur kollar, zarar veremez, üzerine titrer. Etrafına aşkla yaklaşan insanlar yok mu artık da işi şehvet sanıyoruz. Ama evet, öncelikle aşk iki cins arasındadır. Ama aşk ilişki işi değildir. Bir bakış, görüş, kavrayış, öncelik veriştir.

Yani şehvet edebiyatı diyenler yanılıyorlar aşk lafzına.

Maalesef, evet. Cinselliğin de yeri yurdu var. İnsanlar cinsiyetsiz değil. Ancak aşksız cinsellik, karşı tarafa ihtimamsız cinsellik, bir ele geçirme, fethetme, kapıp götürme, zapt etme demek olur. Yani aşksız cinsellik ahlâklı bir şey midir? Bunun üzerinde de düşünsünler. Ama aralarında aşk yoktur da ihtimam vardır, ahlâk, hak, hukuk vardır, saygı vardır, sevgi vardır, üçüncü şahıslar ezilip geçilmez, itilip kakılmaz, bu insanların cinselliğine hakaret edemem. Zaten aşk, haktan hukuktan anlamayanların, ahlâksızların zevksizlerin, haddini bilmeyenlerin işi değildir. Aşık aşkda had bilmez, kendini ortaya koyuşda durumuna bağlı, burada mecnunluk kavramı da devreye giriyor.

Aşk konusunu tamamen cinsellik bağlamında konuşmamız, geleneğimizi tartışmaya açıp eleştirmeniz mümkün mü?

Elbette efendim, gayret ederiz. Ancak, açmak zaten eleştirmektir, anlaşılır kılma, yerine yerleştirmedir. Geleneğimizin sahibi değilim. Neferi de değilim. Ancak onun içinde doğduk, bin bir halini kavramaya anlamaya çalışıyoruz. Aşk da bir gelenektir, bir yanıyla. Bir terbiyedir başka yanıyla. Duruştur bir diğer açıdan. Uzatmayalım, hakim olduğumuzu ve tümüyle eleştirip işimizi tamamladık diyebileceğimizi iddia etmeden ele alalım. Geleneksizliği savunmanın geleneğe esaret olduğunu da belirterek, yeniden, işimizin gelenekçilik değil, hayat dünyamızı, insanı, kültürü ve kültürümüzü kavramak olduğunu vurgulayarak ara verelim.

Teşekkürler.

Bir cehalletten, bir cehaletten kurtulma halinden konuşuyoruz, kimselere yanlışımızı dikte etmediğimizi temenni ederiz, Efendim. asıl ben teşekkür ederim.