16 Şubat 2007 Cuma

Gül Yaprağını Kırma Korkusuyla

Her çeviri bir yorumdur. Her yorum, açıklama bir anlamıyla yanlış bir yorumdur da. İtirazını bekler. Ufkunda, kendi anlam dünyasında geçerlidir.

Çeviri aslının yerini tutmaz, aslının aynısı olamaz. Bunun noterliği maalesef yoktur. Bazan daha fazlasını, daha kapsamlısını söyleseniz de.

Bir roman yazarımız var ki, türkçesi tartışılır olsa da romanlarının çevirileri harika. Ama yine de, başka zamanlarda başka türlü çevrilecek. Başka türlü söylenecek. En iyi çeviri dahi, zamanı gelince verimliliğiyle kavranamayacak.

Kutsal kitaplardan güncel tartışmalara çok şey aktarılmakta. Her meal bir yorum. İtiraz edilebilir, şöyle de denilebilirdi denebilir, başka anlama dünyalarından, başka duruşlardan başka okunabilir. Bunda bir sakınca da yok. Anlamı bir kereliğine yakalayıp, tüm zamanlar için bir kereliğine açıklama ilan etme söz konusu olabilseydi, ne zaman ne de tarih söz konusu olabilirdi. Ne biteviye anlama çabamız anlamsız, ne de onca köprü kurmalar.

Bundan önce ne düşünüldü, söylendi, yorumlandı, önerildiyse sonrasında anlamsız değil. Ancak, yorumlanan, söylenen (ya da ne söylendiği) de tüm zamanlarda kendi(si)ni orijinalliğiyle, otantikliğiyle ele vermemekte.

Hattâ, bazan orjinal dilden, orjinal metinden yapılan bir alıntı bile yorumdan ibaret olabiliyor. Kapsamından, bağlamından taşılırılabiliyor. İtiraz, bu anlamda bile, çoğu kez bir yoruma itiraz.

Anlama, bir karşılıklı anlaşma hali. Bir görüşme, karşılaşma, yüzleşme, dayanışma hali. Sohbetsiz, itirazsız, gerekçe sormasız bir anlaşma, konuşma yok.

Aşığın korkusu gülün kokusu.

Bazan anlaşamamakta bir sakınca yok. Nerede, nasıl, neden anlaşamadığımızı kavramamız da bir anlaşma hali.

Kapışa tartışa, meleşe koklaşa gidiyoruz gündüz gece, niyaz-ı aşk ile, gül yaprağını kırma korkusu ile. Bir ömür ile. Hayat ile.